ULUSOY’UN DÖVMESİNİN SIRRI

Tam 128 bin 411 çift boşandı geçtiğimiz sene Türkiye’de. Aralarında ünlüler ve sıradan insanlar vardı.

Hiçbiri ve hepsinin toplamı Acun Ilıcalı-Şeyma Subaşı ayrılığı kadar gündem olmadı.

Bu abartılı ilginin nedenine dair fikrim yok ama
“Aa duydun mu? Boşanmışlar!” lafından sonra anlatılanlara
dair söylemek istediklerim var.

Daha boşanacakları gün, adları başka isimlerle anılan bir başka çift, daha görmedi Türkiye.

“Subaşı ve Çağatay Ulusoy arasında acaba bir ilişki mi var?” kısmıyla başlayayım:

Bilmiyorum, merak da etmiyordum ama gazeteci dürtülerim, “İddiaların kaynağına bak” dedi.

Ulusoy’un kalbinin üzerindeki dövmede yazan sözleri Instagram hesabında paylaşmış Subaşı.

Tek delil buysa, ortada ya bir sorun var ya da oyuncunun herkesten gizlediği bir haremi...

Ulusoy’un dövmesi ve Subaşı’nın paylaşımında yazan “But without the dark, we’d
never see the star” aslında
anonim bir laf.

Popüler bir Amerikan ticaret sitesinde üzerinde bu lafın olduğu hediyelik eşyalar satılıyor.

Dövmelerle ilgili çok sayıda örnek barındıran bir İngiliz sitesinde de bu laf, öneriler arasında ve oldukça da popüler.

Sonuç mu? Sadece bir dövme ya da bir paylaşımdan yola çıkarak boşandıkları gün, çiftin birine aldatan, diğerine aldatılan, ötekine de evli bir kadınla beraber olan adam yakıştırması yapmak en azından adil, en kibar haliyle de, üstümüze vazife değil, olmamalı. Bu Ilıcalı ya da Subaşı değil, bizim insan yanımızla ilgili bir durum aslında...

Ayda 125 bin TL nafaka olur mu?

İkilinin ayrılığında gerekçe kadar konuşulan bir diğer konuda, yapımcının ödemeyi kabul ettiği aylık 125 bin TL nafaka oldu.

Karun kadar zengin, aileden milyonlarca TL kira geliri olan
bir adam değil Ilıcalı. Aksine çalışmak, gemisini yüzdürmek zorunda olan ve birden fazla ödeme zorunluluğu
bulunan biri.

“Böyle bir adam neden bu kadar yüksek bir nafaka ödemeyi kabul eder?” diye durup düşünmek gerekir.

Bazı adamlar vardır, birlikte yola çıktığı, uzunca bir süre belirli bir seviyede yaşattığı birinin, boşandıktan sonra ilişki başlamadan önceki yaşam standartlarına dönmesini istemez.

Bazen hayata, paradan önce vicdan ya da duruşla bakmak
gerekir.

Hep eğlendiren adam olan Ilıcalı, bu kez durup düşündürmeli hepimizi...

MEHMET ALİ ERBİL’İN KADINLARI

“Çapkın ve sadakat sorunlu biri” diye tanımlar tanımayanlar ya da sadece gazete sayfalarından bilenler Mehmet Ali Erbil’i.

‘Çarkıfelek’ sunuculuğuna sıkışmış bu büyük karakter, hastanede yaşam savaşı veriyor son 40 gündür.

Belki dikkatinizden kaçmıştır diye yazmak istediğim bir nokta var.

Bir dönem Erbil’in hayatına giren kadınların açıklamalarını görüyor musunuz?

Hemen hepsi çok üzgün ve organlarını vermek dahil, ellerinden geleni yapmaya hazırlar...

Ayrıldığı bir adamı hayatta tutmak için uğraşan kadınları çok uzun zamandır görmemiştik.

Ben bir ceviz ağacıyım...

Ceviz ağacının şiirini, şarkısını biliriz de özelliklerini bilmeyiz pek.

Meğer ağacının altında oturulmazmış. Salgıladığı sülfür insanı sersemletir, diğer odunsu fidanları da öldürürmüş.

Böyle kötü gözüküyor cevizin durumu ama karar vermek için acele etmeyin. Zira ağacının salgıladığı sülfür gazı, aynı zamanda ozon tabakasının tamir olmasını sağlarmış.

Doğada her şeyin bir dengesi ve bizim her ağaçtan öğreneceklerimiz var...

Ölürken de statü merakı

İnsanların 3-5 dolar maaşla bir ay yaşadıkları Gana’dan ilginç bir haber geçti BBC.

Tanesi bin dolar seviyesinde olan ve insanların statü ya da hayallerini gösteren tabutlar üreten bir atölye tanıtılmış haberde. Kakao çekirdeği ya da malikane şeklinde tabutlar var, bir de yolcu uçağı biçiminde... Benim en çok garibime giden, Alman otomotiv devinin üretimi olan otomobil şeklindeki oldu.

Yaşarken sahibi olmak için çok uğraşılan ya da çok hayal edilen bir otomobil biçimindeki tabutla son yolculuğa çıkmak...

Üstelik bunun için ülke ortalamasının kat ve kat üzerinde bir para ödemeyi de göze almak...

Statü merakı ölürken de şekilden şekle sokuyor insanları.