Başta Toronto Üniversitesi olmak üzere bir sürü kuruluş, ‘ülkelere göre kiralık katil fiyatlarını’ araştırmış.
En pahalı kiralık katiller 800 bin dolar ücreti alan, ABD ordusunda keskin nişancı olarak görev yapmış üç kişilik gruplar.
Monaco’da kiralık katillerin ücreti, 330 bin dolar ama Filipinler’de bu rakam 110, Hindistan’da da 35 dolar’a düşüyor.
Meksika’da fiyatı belirleyen şey, hedef seçilen kişi... Sıradan bir cinayet 35 dolar ama polis şefi hedef seçilirse, rakam 21 bin dolar’a çıkıyor.
İngiltere tarihinde en pahalı kiralık katil 1994’te tutulmuş, 130 bin dolar ödeme yapılmış ama ülke ortalaması 3-25 bin dolar arasında değişiyor.
“Gülben Ergen, ağabeyinin intikamı için 12 milyon euro para ödeyerek, kiralık katil tuttu” deniliyor ya, o parayla kiralık katil değil; bildiğiniz ordu tutulur.
Tartışma boş yere uzamasın diye yazayım dedim...
Kafayı yiyen Hatice değil; biziz!Podyumda açtığı kalçası çok tartışılan Hatice konuştu sonunda... Üstelik öyle cümleler kurdu ki, kulaklarımıza kadar kızarmamız gerekiyor. Ne diyor Hatice? “Magazin bundan besleniyor. 8 Mart Kadınlar Günü’nde paylaşım yaptım, kimse oralı olmadı. Bunu yapınca konuşuluyor.” Haksız değil; üstelik çok haklı!
Hatice bu zaafı fark edip kullanan ilk örnek değil aslında... MasterChef Murat da şiddet ve saçmalığın dozunu her artırdığında haber olduğunu gördü, işi papağanı boğmaya vardırdı sonunda.
Sadece bunu söylemiyor Hatice bir başka oyunu daha yüzümüze çarpıyor.
Olaydan sonra “Şoke oldum” röportajları veren Muammer Ketenci’nin bu hareketten bilgisi vardı diyor. Bir düşünelim, Hatice o hareketi yapmasa ne kadar konuşulurdu o defile, Hatice kalçalarını açtıktan sonra ne kadar konuşuldu?
Medya, “Kocam öldükten sonra kafayı yedim” cümlesi üzerine kurdu Hatice’nin söylediklerine dair haberi...
Oysa Hatice, asıl kafayı yiyenin bizler olduğunu yüzümüze çarptı fazlasıyla...
“Ne şeker adammış!”Oktay Kaynarca, Show Radyo’da Emel Müftüoğlu’nun konuğu oldu geçtiğimiz pazartesi günü.
Yüksekte olma korkusundan tutun da, parasız kaldığı günlere, tiyatro sahnesi tecrübelerine dair bir sürü şey anlattı.
Sonra doğruluk mu cesaret mi oyunu oynadı, şarkılar söyledi Müftüoğlu’yla.
Yayın bitti, genç arkadaşlarımdan biri, “Ne şeker adammış, ben onu hep somurtuyor ya da kızıyor zannediyordum” diye özetledi duygularını.
Demek ki olduğundan daha farklı bir imaj kazanmış Kaynarca.
Kesinlikle haksızlık ama düzeltmek yine kendisine düşüyor...
Bravo sana Roksan!Erman Kunter, benim için seyretmesi en müthiş adamlardan biriydi Spor Sergi’de. Beşiktaşlı değilim ama sırf onu izlemek için çok Beşiktaş maçına gittim.
Bir Kunter vardı, bir de Avrupa gençler sayı kralı Levent Topsakal, büyücü gibiydiler, her yerden sayı üretirlerdi.
Yıllar sonra Kunter’in kızı Roksan Kunter’i tanıdım. Babasının kızı olarak değil; Hürrem Sultan’ın torunu olarak...
Yıllardır medyada hemen hiç kimsenin gözüne sokmadı bunları Roksan, hatta haksızlığa uğradığı zamanlarda bile sustu.
Bu hafta bir röportajını okudum Roksan’ın.
Devlet okulunda okuduğunu ama hiç baskı görmediğini, miras peşinde olmadığını, Osmanlı soyundan geldiğini ama Cumhuriyet kadını olduğunu anlatıyordu.
Ne ilginç, Atatürk’ün soyundan gelen Selin Söğütlügil de aynıdır, hiç kökleri üzerinden değer kazanmaya çalışmaz.
Roksan, Selin ve bir de ortalıkta dolaşan kötü örnekler sayesinde, asaletin sadece kan bağıyla alakası olmadığını anladık hepimiz bir kez daha...
Şimdi de ‘Neden böyle?’ yazacaklarFotoğrafını gördüğünüz dergiler, Fransızca basılan ve tüm Avrupa’da dolaşımda olanlar. Uzun yıllardır İslam karşıtlığı üzerine bir yayın politikası izliyorlar.
Yeni Zelanda’da yaşanan Hristiyan terörü ardından, “Neden böyle oldu?” diye yayınlar yapacaklar kuvvetle muhtemel.
Aynaya bakmalarına gerek yok, son dönem yaptıkları kapaklara baksalar, anlamaları çok kolay olacak...