“... Genelde babalar zaten kolay yolu seçip, kaçıyor. Oğlumu yolladığım sporla otizm merkezlerinde, nasıl sömürüldüğümüzü, çocuğumun burnunun nasıl kırıldığını, başından aşağı kaynar çay döküldüğünde ömrümden ömür gittiğini, parasız kalmamak için işimi yapmaya çalışırken, geceler boyu oğlumla nasıl uykusuz kalıp, ağlayıp ertesi gün haber sunmaya çalıştığımı...
İş arkadaşlarımın çok biliyormuş gibi ‘Bu kadar takıntılı olma, işine odaklanmalısın’ deyişlerine susup, göz yaşlarımı içime akıttığımı... Sokakta çocuğum ses çıkarıyor diye sinirlenen insanlara sadece gülümseyip, gözlerimden nasıl yaşlar akıttığımı... Halen maddi manevi çok ama çok zor günler geçirdiğimizi... Ayakta durabilmek için ruhumu besleyen şeylerden çok uzakta, hayatta kalmaya çalıştığımı, mavi ışıkla ya da o gördüğünüz güya farkındalık afişleriyle anlayamazsınız.
Bence farkında olmak istiyorsanız, otizmli çocuklarla ve aileleriyle gidip 1-2 gün geçirin!
Onlara önce acıyıp, sonra unutmakla olmaz bu iş... Affedin, sitem eder gibi oldu. Ben oğlumun sağlıklı ve yanımda olabilmesi için her şeyden vazgeçerim ama bu şartlarda biz ebeveynler sağlığımızı kaybedip, onların kendi başlarına kalabilecek duruma gelememelerinden, onlardan önce ölmekten korkuyoruz!”
NTV’de, Kanal D’de yıllarca ekranlarımızda olan Sonay Dikkaya’nın sosyal medya hesabından aldım bu satırları.
Sonay, dostum, canım olduğu için değil, bir annelik destanı yazdığı için okudunuz bu satırları.
Oğlunun eğitimi için ABD’de yaşıyor bir süredir...
Memleketini, işini, ailesini çok özlüyor ama oğlu daha iyi bir eğitim alsın diye, Türkiye’de benzer bir eğitim almak çok pahalı diye böyle yaşıyor şu an. Yazdıklarını okurken, medya olarak senede bir gün, biraz bahsedip sonra unuttuğumuz konulardan biri olduğunu fark ettim otizmli çocuklar meselesini.
Sağol Sonay, dersimizi öyle güzel verdin ki bize, bir daha unutmaya imkan yok...
Bize bu adam lazımMorgan Freeman, sadece ünlü bir oyuncu değil, çok usta ve doğru sorular soran bir anlatıcı.
‘İnancın Hikayesi’ belgeseli için Türkiye’de Çatalhöyük’e de geldi, daha adını çok kişi duymamışken Göbeklitepe’ye de...
‘Bizim Hikayemiz’ belgeselinde Bosna’ya uçtu, katliamların yaşandığı yerlerde de dolaştı, eski ABD Başkanı Clinton ile nefret röportajları da yaptı. Avrupa’da yükselen İslamofobi ve nefret suçlarına karşı bizim Freeman gibi bir adama ihtiyacımız var.
Hem Türkiye’yi hem de inancımızı doğru anlatacak, anlattığı herkese güven verecek tek isim Freeman şu anda.
Umarım bu öneriyi dikkate alan resmi bir kurum ya da bir oda vesaire çıkar ortaya...
En baba fotoğraflar“Ağlamak güzeldir, dökülürken yaşlar gözünden” diye başlar ya bir Sezen Aksu şarkısı.
O parça en çok doğumhanelerden gelen
baba fotoğraflarıyla anlamını buluyor galiba.
Oyuncu Umut Oğuz’un bu fotoğrafı vardı dün bir sürü yerde. Bu konu üzerine yazmalıyım dedim, geçmişte gördüğüm kareleri hatırlayarak
ama çoğu kalkmış ortadan.
Hatta kimi ünlü babalar sosyal medya hesaplarından da silmişler bildiğim doğumhane fotoğraflarını.
Keşke silmeselermiş, bir babanın en baba
ve en gerçek karesi o sildikleri...
Zor çamaşır büyük işEski Yeşilçam filmlerinde Yeşilköy Havalimanı diye geçer adı, apronda yürüyen insanlar görürüz.
Sonra adı Atatürk Havalimanı oldu. Son 18 yılda, tam 665 milyon yolcu kullandı orayı. Çoğumuzun iç hatlar diye bildiği alan, dış hatlardı eskiden, Özal’lı yıllardı, yurt dışına çıkmak isteyen 100 dolar konut fonu öderdi. Geliştikçe gelişti Atatürk Havalimanı ve kabına sığmaz hale geldi sonunda.
Şimdi yeni bir havalimanına taşınıyoruz hep birlikte.... 45 saatte, 47 bin 300 ton ağırlığında, 5 bin tır hacminde malzeme taşınacak.
Bir uçak çekme aparatının tanesi
44 ton, bir de ağırlığı çok ufak ama
son derece hassas aletler var.
Toplam 10 bin parçadan fazla
malzeme taşınacak, tam bin 800 kişi görev yapacak. İlk 2-3 gün çalışanlarda da, yolcularda da biraz şaşkınlık olacaktır ama operasyon oldukça büyük, katlanılır bir maliyet bu değişiklik için. Atatürk Havalimanı’na gelince, hafızalarımızda heyecanların, ayrılıkların, kavuşmaların odak noktası olarak
kalacak bir nesil değişinceye dek...