Sıla’nın yeni dövmesinde yazıyor bu cümle. Kime gönderme, hangi yaşanmışlığa atıf, herkesin farklı bir fikri ve iddiası var.
İşin o kısmından çok şarkıcının aşktan ne anladığı üzerine bir tartışma götürmek mi daha doğru olur acaba?
Sıla’nın yaşadığı olayın ardından, yaptıkları, geçmişe dair söyledikleriyle kafa karıştıran yanı üzerinden tartışmak lazım bu konuyu.
Aşktan anlayan biri, yanında fotoğraflandığı zaman, “Biz arkadaşız, bir proje konuştuk” diyen adamları taşır mı yanında?
Tarayın son iki ayın haberlerini, bakın ne bulacaksınız orada?
Aşktan anlayan biri, daha önce yaşadığı şiddeti bile mazur görüp, tekrar barışma yollarını arar mı bir insanla?
Tamam, aşkın yakıcı bir yanı var da, duyguda olur o yakıcılık, şiddete geri döner mi insan?
Tarayın, şarkıcının verdiği şikayet dilekçesinden sonra söylenenleri, ifadeleri, bakın ne bulacaksınız orada?
Sıla’nın seçimlerini, yaşadığı travmadan sonra çok da iyi yönetemediği imajını konuşabiliriz ama bunlar şiddeti haklı
çıkarmaz asla.
Aşktan anlamaksa iddia, belki de yok saymayı, bir daha yüzünü görmemenin, bir daha sesini duymamanın en büyük ceza olduğunu konuşmakla başlayabiliriz...
Bedeni değil, beyni önemli‘Hülya Avşar yıllara meydan okuyor...’ En az 100 kere okumuşumdur böyle
başlıklar.
Hepsinde de oyuncunun fiziğinden, formunun sırlarından bahsedilir, güzel fotoğraflarıyla birlikte.
‘Avşar yıllara meydan okuyor’ kısmı doğru da, bunu fiziğiyle değil, beyniyle yapıyor.
Türkiye’de son 25 yılın magazin haberlerini tarayan biri çıksa, görülecek ki en
fazla haber olan kişi.
Beden aynı beden, gözler aynı gözler, karakter artık daha olgunlaşmış olsa bile, aynı karakter.
İşte aradaki fark tam da burada ortaya çıkıyor, oyuncu beyniyle bir adım öne geçiyor.
Ondan daha güzel, daha genç, belirli alanlarda daha uzman bir sürü isim, bir parladı, sonra söndü gitti.
Yani ‘Avşar adını neden hepimiz biliyoruz?’ sorusunun cevabını, fiziğinde değil, beyninde aramak gerek.
Dört ısırık, bir ölüm!
İstanbul’da sokağa bırakılmış binlerce köpek var.
Dünyanın megapol diye tanımlanan şehirlerinde toplasanız, göremeyeceğiniz kadar çok sayıları.
Ankara’da yaşanan vahşette, köpeklere zehirli tavuk eti veren üç kişi yakalandı ama tek suçlu onlar mı?
Yerel yönetimlerin sokak hayvanlarıyla ilgili izlediği yolu biliyor musunuz? Eğer bir sokak köpeği dört ayrı kişiyi ısırırsa, gelip köpeği alıp uyutuyorlar. Yoksa kesinlikle ilgilenmiyorlar konuyla.
Yöntem bu olunca, ortaya katliam manzaraları çıkıyor maalesef. Bir canlının yaşamına son vermek vicdanı olan biri için ömür boyu taşınması imkansız bir yük olur. Peki vicdansız adamların olduğu bir ülkede, aldığı köpekleri sokağa ve daha doğrusu ölüme bırakanların vicdanı hiç sızlamaz mı? Bir sokak köpeği tarafından ısırılan vatandaş aradığında, “Dört kişiyi ısırmadan önlem alamayız” diyen, önlem olarak da hayvanları uyutmaktan söz eden sistem, sistem midir?
Şahit olduğum inanılmaz bir tartışmayı anlatayım size:
Site içerisindeki evi bahçeli olduğu halde, bir sokak hayvanını bahçesinde değil, kapısının önünde beslemeyi tercih eden bir aile var. Zavallı hayvancağız, kendini evi korumakla görevli sanıyor ve caddeden geçen herkese ya havlıyor ya da saldırıyor.
Bugüne kadar 1-2 kişiyi ısırdı, bisikletle dolaşan çocukları kovaladı vs.
Diğer komşular, köpeğin sitenin hemen dışında, sokak hayvanları için yapılan yerde beslenmesini rica ettiler bu aileden. Aldıkları cevap, “Siz hayvansever değilsiniz, nasıl insanlarsınız?” oldu.
Sadece 750 metre yürümeye üşendiği için bir köpeğin hayatını tehlikeye atacak hayvansever böyle oluyormuş demek.
Madem rahatsızsın...İnsanları anlamak bazen çok güç oluyor. Pınar Altuğ, neredeyse son bir yıldır, sosyal medyada kendi yaşıyla eşininki arasındaki farkla uğraşıyor. Bir arama motoruna, “Pınar Altuğ takipçisine sert çıktı, ayar verdi” falan yazınca, bir sürü farklı olay buluyorsunuz.
Son örnekte de oyuncu, kızdığı takipçisine “Üçüncü kişilere ne düşer, bilirsiniz” diye yazmış, yine her yerde haber. Bu yorumlardan rahatsız olan birisi, paylaştığı kareyi, yoruma kapatabilir kolaylıkla. Hem fotoğrafları yorumlara kapatmayacaksınız hem de gelen tek tük çirkin eleştiriye sert cevap vereceksiniz. Bu iş en kolay yoldan gündem olma haline geldi Türkiye’de.
Baksanıza, bir sürü insan şuursuz takipçiye giydirerek medyada kolaylıkla yer
buluyor.
Bakalım medya bu işin bir PR malzemesi haline geldiğini ne zaman fark edecek?
Mesafeye bak sen!Kara delik fotoğrafı ve kara delikler üzerine çok şey konuştuk son iki günde.Bizim ülkenin uzmanları, basit ve herkesin anlatacağı dilde konuşmayı sevmedikleri ya da beceremedikleri için anlatılanların bir kısmı havada kaldı haliyle. Bu fotoğrafın çekildiği uzaklıkla başlamak lazım önce:
‘500 kentilyon km. uzaktan geldi bu kare’ diye yazarsam, anlaşılmaz olacak yine.
‘1 kentilyon, bin katrilyona eşit, 500 kentilyon 500 milyon trilyon km.’ diye de yazabiliriz, ‘53 milyon ışık yılı’ diye de... Dünyanın farklı bölgelerinden tam 13 teleskop birlikte çekti bu fotoğrafı.
2019’da çekildi ya bu kare, aslında hayali 1993’te kurulmuş.
Araştırmada da yer alan bilim insanlarından profesör Heiono Falcke, 1993’te doktorasını yaparken ortaya atmış bu fikri.
‘Sadece aşk değil, bilim söz konusu olduğunda da hayallerinin peşini bırakma’ demek lazım herhalde...