Bakırköy Kadın Ceza İnfaz Kurumu’ndaki Adalet Anaokulu’nda eğitim alan çocukların yıllık yemek masraflarını karşılayan adamdı o... Van’daki hudut karakolunda nöbet tutarken üşüdüğünü söyleyen askerlere ısıtıcı yollayan isimdi aynı zamanda.
Omurilik felçlilerine, akülü tekerlikli sandalyeler bağışlayan, ultraAslan’ın kurucularından Alpaslan Dikmen’in dördüncü ölüm yıldönümünü dahi unutmayan, Antalya’daki hasta bir çocuk için tüm Barselona takımına imzalattığı topu çektiği videoyla birlikte yollayan birisiydi.
İspanya’da “Keşke benim ülkemde de insanlar ölmeden anlaşmanın yolunu bulsalar” sözünü söylemişti.
Hiç istemese bile, terör örgütü PKK yöneticileri atlamışlardı bu sözün üzerine...
Bu saydığım şeyleri yapan Arda’dan, herkesin nefret cümleleri kurduğu Arda’ya nasıl geldik acaba?
Bir yanda, onun kendisine yaptığı büyük haksızlıklar var.
Diğer yandaysa, Arda’nın hiç sevmediğimiz bir tarzın ete kemiğe bürünmüş hali olmasının etkisi var.
Sonra para ve şöhretin kendisine bir dokunulmazlık sağladığına inanmak diye devam edebiliriz.
Cüzdan ya da yumruk veya silahın güç olduğunu zannetme hatası, marka giyerek, en pahalı otomobillere binerek değerli olma çabası gibi arka arkaya bir sürü maddeyi sıralamak da zor değil.
Türkiye’de eşi doğum için gün sayarken gecelere akan, kavga eden, elini beline atan, farklı zamanlarda sosyal medyadan güzel kadınlara yürüme hakkını kendinde bulan tek adam Arda değil, bunu hepimiz biliyoruz.
Bayrampaşa’dan çıkan, geldiği yeri unutmayan, sosyal projelere destek veren, gurur duyduğumuz bir adamın kendisini bu hale getirmesine asıl öfkemiz...
Ve Arda değil bizim sevmediğimiz şey.
Arda’da ete kemiğe bürünen, pervasız ve ne kendisine, ne de başkasına saygısı olmayan yaşam biçimi...
Yer israfı
Moda programlarında ünlenmiş ardından da ‘Dondurma Gibisin’ diye bir şarkı yapmış Bahar Candan.
Şarkısına dair bir fikrim yok, daha önce de bornozlu ve bikinili pozlarıyla konuşulmuş bu genç kadın.
Geçenlerde ayna karşısında dans edip, bunu da sosyal medya hesabından canlı yayınlayınca haber diye işin üzerine atlamış arkadaşlar.
Yapmayın etmeyin, biraz uzun bacak gördüğümüz her şeyin üzerine atlamanın manası yok.
Belki yetenekli birisidir, bilmiyorum ama ayna karşısında bacak görüntülü, hafif de şuh dans eden biri haber olmamalı.
Bir takipçinin yazdığı “Kafası kıyak galiba” lafını koymak da yeterli gerekçe değil, bu işi haber diye sunmaya.
Hem yer israfı hem de gerçek haberlere ayıp...
Hadi Finlandiya’da yaşıyormuş gibi yapalım
İlkokul öğrencileriyle, lise son öğrencilerinin aynı serviste yolculuk yapmalarına takıldı kafam bu aralar.
Durduk yere oluşmadı bu fikir bende. Küçücük çocuğunun yakası açılmadık küfürlerini, “Servisteki ağabeylerinden öğrenmiş” diye utanarak açıklamaya çalışan bir baba, oğlunun, servisteki büyük çocukların izlediği vampirli müzik kliplerinden etkilendiğinden şikayet eden anne... Servisteki diğer çocukların oynadığı şiddet içerikli oyunlardan yaka silken başka aileler... Sadece bu tehlikeler değil, korkutma ve azarlama gibi başka duygusal şiddet unsurları da söz konusu. Tamam bir Finlandiya değiliz, bu konu medyanın ana tartışma maddesi olmaz ama yine de üzerinde durmamız lazım.
Lise öğrencileriyle, ilkokul öğrencileri aynı servisi kullanmamalı...
Baba olmak dedikleri...
Nazım Hikmet’in öz oğlu ressam Mehmet Nazım, Paris’te hayatını kaybetti.
Haber Türkiye’ye ulaştığından beri, bir sürü yerde “Babasıyla hiç diyaloğu yoktu”, “Babasını sevmezdi” diye yazıp çiziliyor.
Travmasını anlamak mümkün, babası, üç aylıkken annesini ve kendisini terk etmiş bir insan elbette tepkili olacaktır. Bir de Hikmet’in üvey oğlu, 2002 senesinde vefat eden, Mehmet Fuat vardır.
Aynı çatı altında tam altı yıl yaşadılar, Fuat’ın Robert Koleji’ne başladığı gün veli olarak dışarıda bekleyen adamdır Nazım Hikmet. Şimdi öz ve üvey oğul diye yazıyoruz ya, ortada sadece Nazım Hikmet değil benzer her yaşanmışlıkla ilgili düzeltilmesi gerekenler var. Baba olmak sadece bir kadının hamile kalmasını sağlamak demek değildir, olmamalıdır da.
Baba olmak, emek, zaman harcamak, birlikte vakit geçirmek, konuşmak, öğretmek ve bazen de öğrenmek demektir.
Öz ya da üvey evlat demeyi bildiğimiz kadar, fizyolojik baba, gerçek baba demeyi de öğrenmemiz lazım...
Uykusu gelmiş prens ve prenses
Resimlerini gördüğünüz çocuklardan erkek olanı Prens George, gelecekte İngiltere’nin kralı olacak. Yanındaki de kardeşi Prenses Charlotte, o da numarası gerilerde olsa bile tahtın varislerinden biri.
Her ikisi de Prens Charles’ın torunları, Kraliçe Elizabeth’in torununun çocukları.
Cumartesi günü bir kraliyet düğününde çekildi bu kare... Tüm gün, protokol kurallarına rağmen eğlenen, düğün heyecanı yaşayan iki çocuğa dair onlarca fotoğraftan sonra gördüm bu kareyi. Yorulmuş ve uykusu gelmiş iki çocuk işte.
Prens ya da prenses olmayı biz büyükler umursuyoruz her zaman, çocuklar çok daha özgür ve şanslılar.