Sadece Türkiye değil, tüm dünyada geçerli bir kural vardır: Ekrana çıkan kişiler ya da dizilerdeki kurmaca karakterlerden, halkta sevgi ya da nefret uyandırması beklenir. Zira insanlar, sevdikleri ya da nefret ettikleri kişilere karşı kayıtsız kalamazlar.
Türkiye’de bilerek ya da farkında olmadan bu kuralı ilk uygulayan Engin Ardıç olmuştu. Star TV’de, ana haber sonrası yorumlarında SHP’ye bindirir, tüm SHP’liler de küfrederek ama nefes almadan seyrederlerdi. Bugün ekranlarda ve gazetelerde bu kurala göre davranmaya çalışan çok sayıda isim var. Kimileri çok iyi başarıyor kimileri başarısız oluyor ama sonuçta ısrarla deniyor. “Peki başarılı olan kimler?”derseniz, cevabı basit: Ekrana kumandayı fırlatmayı düşünmenizi sağlayıp da kanal değiştirmeyi aklınıza getirmenize engel olan adamlar...
ALIŞVERİŞİN BİLİMSEL AÇIKLAMASI
Bilim insanları, sonunda alışveriş yapmanın insan beynindeki etkilerini araştırdı. Sonuçlar, son derece çarpıcı.
Normal zamanlarda mağaza ya da internet sitesinden alışveriş yapmaya karar veren insanlarda, vücut daha fazla dopamin üretmeye başlıyor ve beynin ödül merkezi harekete geçerek mutluluk hissi veriyor.
İndirim zamanlarındaysa, vücudun otonom sinir sistemi bazı organların denetimini ele geçiriyor ve ölüm-kalım zamanına eş değer tepkiler vermemize sebep oluyor. Yani indirimli bir malı herkesten önce bulmak ve almak, sunulan bir fırsattan en iyi şekilde yararlanmak için rekabet moduna geçiyor ve kazanınca da mutlu oluyoruz. Ama en önemli tespit şu; tıpkı uyuşturucu ve alkol bağımlılığında olduğu gibi, alışveriş yaptıktan sonra da yoğun pişmanlık duygusu yaşayan insan, mutsuzluğunu daha fazla alışveriş yaparak gidermeye çalışıyor.
INSTAGRAM KARNELERİ
Instagram’da en fazla takipçisi olan hesap, 200 milyon kişiyle Instagram’ın resmi hesabı. Sonra 103 milyon takipçiyle Selena Gomez ve 93.9 milyon kişiyle Taylor Swift geliyor. Güce bakar mısınız?
Bir fotoğrafın Türkiye’deki herkes tarafından görüldüğünü düşünün, bu hesapların etkisi bu söylediğimden daha fazla.
Türkiye’de durum biraz daha farklı. Murat Boz’un 5.9, Arda Turan’ın 5.7 milyon takipçisi var. Demet Akalın, uzun süre en fazla takipçiye sahip kişiydi ama onun takipçi sayısı şu an 5.2 milyon.
Dünya genelindeki rakamlarla kıyaslayınca, yerli ünlülerin takipçi sayıları size az gelebilir ama aslında hiç de öyle değil.
Yaptıkları her paylaşım, bir günde Türkiye’de satılan tüm gazetelerden daha fazla insan tarafından okunuyor.
YANGIN MERDİVENİ DE NEYMİŞ?
İş yerinizin olduğu binada yangın merdivenlerinin kapısı açık mı? Peki ya, oturduğunuz binadaki yangın merdiveni kapısında durum ne? Aladağ’dan gelen facia haberine kadar hiç aklınıza gelmedi değil mi bunları kontrol etmek? Kapısı kilitli yangın merdiveni gördüğünüzde de ‘gerekli olursa nasıl olsa birileri açar’ diye hiç umursamadınız değil mi? Lafı eğip, bükmeye gerek yok.
Bina yönetimleri için yangın merdiveni demek hırsızlara, sapıklara davetiye çıkaran yer demektir. Yasal mecburiyet yüzünden yapılır, yangın merdivenine ulaşmayı sağlayan kapıların anahtarları da demet halinde bir yerlerde durur. Kağıt üzerinde zannedilir ki, birisi yangın çıktığında o anahtar demetini alıp kapıları açacak.
Oysa insan dediğimiz varlık, bir tehlike anında önce kendi canını kurtarmayı düşünür.
Asgari ücretle çalışan, çoğu güvenlik firmalarından hizmet alımı yoluyla gelmiş, kimilerinin selam vermeye dahi tenezzül etmediği birisi neden sizin için alevlerin arasına dalsın ki?
Medya binalarının farklı olduğunu zannetmeyin, yangın merdiveni alanları ya çaktırmadan sigara içme alanıdır ve çıkışı kilitlidir ya da her katta kilit vardır.
“Yangın merdiveninin önemini anlamak için illa küçücük çocukların ölmesi mi gerekiyordu?” diye de sormayın.
Bir musibet bin nasihatten iyidir ülkesiyiz biz.
SANKİ PİNPON MAÇI
Neymiş, Erhan Çelik, son sosyal medya paylaşımında Gülben Ergen’e mesaj göndermiş. Neymiş, Ergen’in, Hz. Ali paylaşımı acaba Erhan Çelik’e mi mesajmış? Haber diye bunları okuyoruz günlerdir. Hadi diyelim ki, magazin gündemi kısır bu aralar, o yüzden bu haberler yapılıyor. Peki bu haberleri okumaya devam edenlere ne diyeceğiz? Sahi bu kadar boş vaktimiz var mı bizim?