2003 yılında, 19 Mart’ı 20 Mart’a bağlayan geceydi...
ABD’nin, Saddam Hüseyin’e Irak’ı terk etmesi için verdiği sürenin dolacağı anları yaşıyorduk.
O gece Kanal D Haber’in nöbetçi spikeriydi Burcu Kara.
Kendi aramızda, bazen “Zaman dolar dolmaz vurmazlar ya!” diye söyleniyor, bazen de “Savaş başladı” diye şaka yapan gececi
arkadaşların gazına geliyorduk.
Sonuç mu? Saat tam 04.31’deilk füzeyi fırlattı ABD.
Füzenin fırlatıldığını ve Saddam Hüseyin’in bulunduğu düşünülen bir binanın hedef alındığını biliyorduk.
Burcu stüdyoya geçti, biz rejiye geçtik, ana kumandadan yayını aldık ve açtık.
Bilgi sadece iki cümle olunca, sirenlerin çaldığı Bağdat görüntüsünü ekrana verip, önce Saddam’a verilen süre işini anlattı Burcu.
Beyaz Saray’dan Başkan Bush’un açıklama yapacağı söylendi, yayını üç cümlelik yeni ve olayı hatırlatan bilgilerle bir süre daha götürdük.
Tercümanımız yerini aldıktan bir süre sonra ABD Başkanı Bush ekrana geldi.
Basın toplantısı minimum yarım saat sürer, o sırada da, daha önceden anlaştığımız ve uyandırdığımız savaş uzmanları kanala gelir diye bekliyorduk.
Sadece 1.5 dakika sürdü Bush’un açıklaması.
Burcu, muhabirlikten spikerliğe geçeli daha 1-2 ay olmasına rağmen, geceyi özetleyerek, geçmişle anı birleştirerek yayını götürdü.
Tıkandığımız anda da, o sırada yolda olan savaş uzmanlarımızdan birini telefona bağlayıp, yayını kurtardık.
Saat 07.00’de, Fatih Altaylı, tüm uzmanlarla birlikte yayına başladığında, bir kenarda duran Burcu’yu fark ettim...
Çok kıt olan bilgilerle yaklaşık 2.5 saat bir yayın götürmüştü ve elleri yaprak gibi titriyordu.
Bir eğlence kanalının haber merkezinde, çıkması muhtemel bir savaş için nöbet tutacak kadar heyecanlıydık yani.
Çarşamba sabahı İran füzeleri ateşlendiğinde Burcu’nun kulaklarını çınlattım, sonra bir orman yangını sırasında siz de bilin istedim...
Buyurun, bir sabah birlikte geçelim
Sabahları saat 07.15 ila 07.45 arası hiç Maslak’tan geçtiniz mi Sayın İstanbul Valisi?
Koruma araçlarınızla değil ama normal bir vatandaş gibi geçtiniz, daha doğrusu geçmeyi denediniz mi Maslak’tan?
Bir sabah deneyin o zaman Sayın Vali ve yönettiğiniz bu şehirde, büyükleri geçtim en azından öğrencilerin çektiklerini bir görün.
Büyük şirketler, personeli trafiğe takılmasın diye yazdığım saatte getiriyorlar servis araçlarını.
Zaten 2.5 şerit olan yolun bir şeridini servisler kapatıyor, onların arkasında kalanlar da diğer şeritlere geçmek istediğinde tam bir kör düğüm yaşanıyor.
Onlarca değil yüzlerce öğrenci servisi de Sarıyer Tüneli’nden Maslak’a kadar olan yolda o düğüm nedeniyle kağnı hızıyla gidiyor.
Oranın düğüm olacağını bilen servisler, daha sene başından itibaren, çocukları evlerinden daha erken alıyor.
Bir gün, tek bir trafik polisi olmaz mı o keşmekeşin olduğu yerde? Olmuyor!
500 metre ötede trafik ışığının altında bekliyor polis, sanki işi, trafik ışıklarının çalışıp çalışmadığını kontrol etmek.
Üst üste üç gün ceza yazılsa, o servis araçları, taşıdıkları personeli yanlardaki ceplerde indirecek, belki onlar 50 adım fazla atacaklar ama öğrenciler daha
rahat edecek.
Şimdi bu şehri yöneten kişi olarak size yazmaktan başka çare bırakmadılar Sayın Vali... Buyurun bir sabah birlikte geçelim oradan, siz de görün, işleyişin şu an kimden yana olduğunu...
Okaliptüs ağacı tehlikesi
“Okaliptüs ağaçları, bir orman yangını sırasında, en tehlikeli ağaçtır çünkü yangını kilometrelerce öteye taşır.”
Bunu söyleyen kişi Türkiye’de orman yangıları üzerine konuşmaya en yetkili isimdir, Profesör Dr. Tuncay Neyisci.
Avustralya’daki yangıları sorduğum sırada öğrendim bu bilgiyi.
Biz bir orman yangını sırasında kızılçam kozaklarının alevleri uzağa götürdüğünü biliyorduk.
“Doğru” dedi hoca ve ekledi: “Kızılçam 800 metre uzağa, Okaliptüs ağacı yaklaşık 10 katı uzağa götürür alevleri.” Sonra anlattı detaylarını...
Sonra kuru havanın orman yangılarındaki etkisini anlattı, biz nemden nefret ediyoruz ama ormanlar için son derece kurtarıcıymış nemli havalar.
Ama asıl önemlisini en sonda söyledi Tuncay Hoca.
Orman yangınları yazın çıktığında değil, kışın engellenirmiş aslında.
Tuncay Hoca, “Kışın ormanlara girilse ve ağaçların altındaki kuru yapraklardan, kozalaklara ve dallara kadar kolay tutuşacak şeyler temizlense, ormanlar bu kadar çok yanmaz, hatta mazot dökseniz orman yangını çıkaramazsınız” diyor.
Yazın orman yangınları çıktığında, uçak diye inlediğimizde hatırlatacağım bu bilgiyi ilgililere...
Doktor bu ne?
Bu ülkede ne kadar çok boş vakti olan insan varmış meğer...
Sosyal medya ünlüsü, 1.4 milyon takipçisi de olan Duygu Özaslan diye biri, bu fotoğrafla birlikte migreninin tuttuğunu yazmış.
Bir sürü insan da, “Migreni tutan perdeleri kapatır, bacak fotoğrafı paylaşmaz” diye cevaplar yazmış.
Kimse kusura bakmasın, çıplak seviyoruz biz, bu genç kadın da işi çözmüş bacak fotoğrafı paylaşmış.
Hadi o takipçi sayısını artırarak para kazanma derdinde de, o fotoğrafa dalga geçmek için yorum yazanların hiç mi başka işi yok?
Bu ülkede sadece işsizlik değil bir de gizli işsizlik var, o kesin.
Yoksa 1.4 milyon kişi, neden sadece güzel olan ve seksi pozlar veren bir hesabı takip edip, bacak sergili migren
fotoğrafını tartışsın ki?