SAĞLIĞINIZ KAÇ LİRA EDER?

İrlanda’da bir üniversite pirinç patlaklarının içindeki arsenik oranına dair bir araştırma yapmış.

İngiltere’nin saygın gazetelerinden The Guardian da konuyu sayfalarına taşımış.

Özetle piyasada bulunan pirinç patlaklarının Avrupa Birliği’nin yayınladığı arsenik oranı genelgesine uygun olmadığını, pirincin yetişirken içinde oluşan arseniğin çocuklar ve bebeklere zarar verdiğini anlatan bir haber bu.

Kıskandım, zira üniversiteler hayatın
en içindeki konulara dair araştırmalar
yapıyorlar.

Kıskandım zira bizim ülkemizde özellikle televizyonlardaki sağlık programlarının neredeyse yarısından fazlası kamuoyunu bilgilendirmek için değil, kanallar para kazansın diye yapılıyor.

Acı ama gerçek bu maalesef.

Bizim insanımızda televizyonda bir programa çıkan doktor, mutlaka işinin ehlidir inancı var ve sırf bu yüzden televizyona çıkan doktorların hasta sayısında ciddi artışlar yaşanıyor.

Hal böyle olunca, sağlık programlarına çıkmak için para vermeye hazır bazı doktorlar, o doktorları çıkartacak ekran bulmak için kanallara para veren bazı yapımcılar ve bu sektörden para kazanan bazı kanallar ortaya çıktı.

Yani kanal verdiği yayın saatleri için bazı yapımcılardan aylık x bir para alıyor, o yapımcılar da bazı doktorlardan 1.5 ya da 2 x para talep ediyor ve sistem bu şekilde ilerliyor.

Bugünün işi değil bu yazdığım, belki 15 yıldır sistem böyle işliyor ama işin içine sosyal medya girince, her taraf bildiğiniz ameliyat reklamlarıyla dolmaya başladı.

Sağlık Bakanlığı artık bu işe bir el atmalı...

Erkekler en önemli kaleyi kaybetti

İspanya soyağacını erkek üzerinden belirleme dönemini resmen sonlandırdı.

İsteyen aileler çocuklarına artık annenin soyadını verebiliyor.

Nüfus idaresi bu işin altından nasıl kalkar, bu hak daha önce doğmuş çocuklara da tanınır mı bilmiyorum.

Bildiğim mahkeme kararı değil, isteğe bağlı bu uygulamanın başka ülkelere de mutlaka yayılacağı.

Erkekler en önemli kaleyi kaybetmiş oldu bu yeni uygulamayla.

Geri dönüşü olmaz ama Türkiye’ye ne zaman gelir, onu kestirmek mümkün değil...

Ege’ye nasıl gitmeli?

Osmangazi Köprüsü açıldıktan
sonra İDO’nun özellikle dış hat seferlerinde sorun yaşayabileceğinden söz ediliyordu.

Eskihisar-Topçular arasında sefer yapan arabalı vapurda başlayan yemek servisi, fiyat indirimi de bu duruma örnek olarak gösteriliyordu.

Son dönem her iki alternatifi de sık sık kullanan biri olarak gözlemlerimi paylaşayım: Osmangazi Köprüsü ve Bursa’ya kadar uzanan yol sürücülere büyük avantaj sağlıyor, bu doğru.

Ancak İstanbul trafiği de İDO’nun avantajı gibi duruyor.

Avrupa Yakası’ndan Osmangazi Köprüsü’ne kadar olan yoldaki trafik yoğunluğu hem zaman kaybına yol açıyor hem de daha yolun başında sinir stres sahibi yapıyor insanı. İki alternatifi maliyet açısından kıyasladığınızda iş biraz daha karışıyor.

Osmangazi Köprüsü’nü kullanırsanız sadece aracın cinsine göre para ödüyor ve artı yakıt maliyetine katlanıyorsunuz. İDO alternatifinde yolcu sayısı arttıkça maliyet de artıyor, o zaman da bileti ne kadar süre önce aldığınız yani promosyon fiyatlardan yararlanıp yararlanamadığınız gibi unsurlar belirleyici oluyor.

Sonuç mu, insanın alternatifi olması, iki iyi arasından seçim yapabiliyor olması güzel bir duygu.

Tarkan’ın arkasındaki gizli güç

Tarkan’ı Tarkan yapan sadece müziği mi derseniz, yanıtım kesinlikle hayır olur.

İsterseniz dünyanın en iyi sesi, en başarılı besteci olun, kariyerinizi iyi yönetemezsiniz zirveye çıksanız bile orada kalamazsınız. İşte bu noktada Feride Edige ismine dikkat çekmem gerek.

Adını, çalıştığı yıldızların adının önüne koymayan, zorlaştırmak yerine kolaylaştırarak da iş yapılabileceğini herkese gösteren iletişimci. Hayatımda sadece bir kere telefonda konuştum Edige’yle, o da 7-8 sene öncesiydi.

Ama sosyal medyada takip ediyorum yaptıklarını, Tarkan konserinin olduğu her gece o atmosferi sosyal medyadan yaşattı hepimize. Belki yıllarca Birleşmiş Milletler Viyana Ofisi’nde çalışmanın getirdiği tecrübe belki taze babaanne olarak hayatta torunundan sonra en çok sevdiği işi yapıyor olmak ya da tüm bunların toplamı bilemem ama altı çizilmesi gereken bir iş yapıyor Feride Hanım.

Bravo Gülşen...

Üç gündür, bir sürü yerde Gülşen’in Bodrum konserine giderken uçağının havada tehlike atlattığı haberi var.

Bodrum’a indikten sonra kameralara o anları kısaca anlattı.

Kısaca dedim zira Gülşen oğlunun güneşten rahatsız olmaması için konuşmayı kısa kesti, mazeretini kibarca söyledi ve aracına geçti. Anne Gülşen’in ünlü Gülşen’den önce geldiğini gördük bu sayede.

Bebek dadı kucağında araba gidebilir, o da daha uzun konuşabilirdi, buna yakın başka röportajlar da gördüğümüz için her anne aynı şeyi yapardı dememek lazım.