Burada sadece küçük bazı hatırlatmalarda bulunmak isterim Hamdi’ye: Tabut selfie’si işi Harun Kolçak’ın cenazesinde ortaya çıktı, o günden beri, ciddi bir tepki var bu duruma.
İkincisi, eşi Selen Hanım (Görgüzel), sık sık sosyal medya paylaşımlarıyla gündeme geldiği için, bulunduğu her kareyi sosyal medya için çekiyor diye algılayabilir insanlar.
Paylaşılmamış bir fotoğraf üzerinden niyet okuyuculuğu yapıp, Alkan ve eşini eleştirmek haksızlık, bu kesin. Ancak Hamdi’nin medyaya sitem ederken, genel algıyı da düşünmesi ve tabutla kareleri aile albümüne koymak gibi bir geleneğin bu ülkede pek olmadığını hatırlaması gerekirdi.
Orada dur bakalım biraz abla!
Bizim magazin haberi sandığımız şeylerin çoğu bir dram barındırıyor aslında. Bir çocuk düşünün önce... Tuvalet sorunu yokken, altına kaçırmaya başlıyor. Yumuşak huylu bir çocukken giderek daha saldırgan hale geliyor.
Öyle günlerden birisinde okul müdürü çocukla odasında konuşur, küçük çocuk, “Eve bu kakalı kıyafetimle gidersem annem beni döver” der. Okul müdürü anneye miniği pedagoga götürmesini önerir, anne, “Biz pedagogla mı büyüdük, ben dövüyorum, söz dinlemezse siz de dövün” der. Anneye ısrarla çocuğunu dövmemesi tembih edilir, “Onu ben doğurdum, istediğimi yaparım” cevabı gelir. İş, çocuğun bir gün okula tornavidayla gelmesine, “Ben ölüp, cennete gideceğim, Allah’a annemi şikayet edeceğim” demesine kadar varır. Dedikodu değil bu yazdıklarım, bir ifade tutanağına geçmiş satırlar.
Olayları anlatan müdire hanım, zaman zaman çocuğun vücudundaki morluklardan da söz etmiş ifadesinde. Keşke ifade vermek için babanın şikayetini beklemese, morlukları gördüğü an hemen polise başvursa, Aile Bakanlığı’nı devreye sokmak aklına gelseymiş... Emre Aşık ve çekişmeli boşanma davasının diğer tarafı Yağmur Aşık haberleri, karşılıklı suçlamaları, magazin haberidir, itirazım yok. Ama işin içine çocuğa şiddet girdiğinde, konu artık magazin haberi değildir.
Bu kadına, doğurmuş olmanın, çocuklara şiddet uygulama hakkı vermediğini öğretecek kimse var mı bu ülkede?
Alo alo maliye...
Türkiye’de birçok sektörde dolar üzerinden sözleşme yapmak yasak. Yine Türkiye’de bir firma, sözleşme yenilemediği için, her ay, müşterilerine dolar kuru üzerinden Türk lirası fatura kesiyor. Önceki gün böyle bir firmayla aramda geçen konuşmayı yazıyorum size: Adamlara “Aylık abone ücretim ne kadar?” diye sordum, “23 dolar artı KDV” dediler. “Bu kanuna aykırı” dedim, “Olsun faturayı TL üzerinden kesiyoruz” diye yanıtladılar.
“Sizi maliyeye şikayet edeceğim” dedim, fazla ciddiye almadılar. O saatten beri e-devlet başta olmak üzere, telefon, mail, her taraftan şikayetçi olmaya çalışıyorum ama nedense devlet sadece vergi ihbarlarını alıyor. Konuştuğumuz rakam büyük bir meblağ değil, o rahatlıkla ve bu ülkede herkesin yasalara uyması gerektiği bilinciyle yazıyor ve soruyorum: Bir vatandaş olarak bu adamları, kime, nasıl, şikayet edeceğim?
AVA GİDEN AVLANIR
Geçenlerde Instagram’daki reklamlardan birisinde 45 TL’ye ünlü bir Fransız markanın tişörtlerinden görmüş radyoda beraber çalıştığım arkadaşlarım.
“Orijinal olmasa bile çakmasını dahi bu fiyata bulamayız” deyip, dört kişi birden sipariş vermişler.
Bilgi-işlem servisimizde Emre diye çok uyanık geçinen bir mesai arkadaşımız var, “Madem öyle ikişer tane sipariş edelim” demiş, bizimkiler de onun aklına uymuş. Paketler geldi, bizimkiler açtılar, içinden çıkan bez parçaları, belki toz bezi olur, belki olmaz.
Faturaya bakıp firmayı aramışlar, telefon açılmıyor. Sonra firmanın adını aramışlar, adamlar yüzlerce kişiyi benzer yolla tokatlamış.
Sonuç, sadece bizim radyodan 360 TL tişört, bir de kargo parası çarpıp gittiler.
Reklamı yayınlayan, reklamın içeriğinden sorumlu değil, olsa da zaten ABD firması yapılacak şey yok, giden paranın üzerine soğuk su içtiler haliyle. Sonuç mu? Ava giden avlanır, bu kural hiç değişmedi.