Özay Şendir

Özay Şendir

ozay.sendir@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ölen masumiyetimiz aslında
Bazı isimler vardır, onlar öldüğünde hiç tanımasak bile bir boşluk duygusu oturur içimize, bir üzüntü duyarız.
Son örneği, Ayşen Gruda oldu bu duygunun.
Mahallede iki ağaç arası ya da bir ağaçla üst üste dizilmiş taşlardan oluşan kale direğim de öldü biraz Gruda’yla.
Misket oynarken baş altı seçtiğim ve nedense en kıymetlisi saydığımız içi lacivet-sarı-kırmızı misketlerim dağıldı biraz.
Benim çocukluğumda her mahallede, her sokakta, toprak bulmak, görmek mümkündü.
O toprakta çivi oynardık hiç top bulamasak ya da topumuz patlamış olsa...
Kız-erkek oyunlarımız da vardı, uzatılmış don lastiği gibi lastiklerden atlama ya da sek sek oynardık ya da kukalı saklambaç.
Ölen masumiyetimiz aslında
Şimdi sadece iki boyutlu, ekran karşısında bir dünyada yaşıyor çocuklar.
Biz oynadığımız oyunların müziklerini ağzımızla yapardık, şimdikiler müziği dahil paket halinde satın alıyorlar sanal oyunlarını.
Son olarak Gruda ama ondan önce Adile Naşit, Münir Özkul, Kemal Sunal, Tarık Akan, Halit Akçatepe ve Zeki Alasya.
Onlar mahalle kültürünün halen geçerli olduğu, konuşurken önümüzdeki ekrana değil, birbirimizin yüzüne baktığımız zamanları hatırlatan isimler bize.
Hep iyilerin kazandığı zamanların sembolleri...
Zengin olmaktan çok namuslu yollardan zengin olmanın daha önemli olduğunu hatırladığımız dönemlerin yüzleri aramızdan ayrılanlar.
Ölen sadece Gruda değil, masumiyetimiz, güzel hatırladığımız zamanlar da eksildi biraz daha...

Gazeteci-yazarlıktan tüccar-yazarlığa Yılmaz Özdil
Gazeteci-yazar kavramı çok kullanılırdı eskiden, şimdi tüccar yazarlar devrindeyiz.
Çarşamba günü çıkan yazımdan sonra adı bende saklı bir okurumdan gelen mesajı paylaşıyorum sizlerle.
Umarım doğru değildir, umarım biri beni yanıltmaya çalışmıştır.
Yaşanan şey o kadar utanç verici ki, doğrusu yanıltılmış olmayı tercih ederim:
“29 Ekim’de Yılmaz Özdil’in Kartal’daki imza günü için saatlerce kuyrukta bekledik. Atatürk kitabı dışında bir kitabını imzalatmak istedim. Maalesef yeni kitabı alın, onu imzalarım dedi.
‘Kardeşim almış, ondan alır okurum, o imzalatıyor’ dedim, ayrıca ‘Bir ailede her birimiz aynı kitabı alacak kadar zengin değiliz, ülke şartı malum’ dedim nafile... Elimde kitapla kalakaldım.
Küskünlüğümü dile getirmek için yazdığım maile ise gönül alıcı bir cevap beklerken, zavallı, ülkenin savrulan utanılası insanı olarak tanımlandım. Velhasıl insanları tanımak çok zor. Bu da bize ders oldu.”

Meryem Uzerli iş mi arıyor?
Ölen masumiyetimiz aslında
Bugüne kadar en az üç kere yazdım Meryem Uzerli’nin sosyal medya kullanma konusunda çok başarılı ve örnek bir isim olduğunu.
Geçmişte, bir gün farklı farklı renklerdeki peruklarla dört kare fotoğrafını paylaşmış, Türkiye’de dört bin bilmem kaç yerde haber olmuştu.
Son paylaşımı da bir sürü yere yayıldı, hatta ‘Meryem Uzerli’den üstsüz paylaşım’ diye haber oldu.
Üstelik haberler yapılırken, altına ‘Meryem Uzerli uzun zamandır bir projede yer almıyor’ ibareleri de eklenmiş ya, çok güldüm.
Emin olun o fotoğraflarla iş, proje falan aramıyor Uzerli. Kaldı ki, bir dizide olmaması işsiz olduğu anlamına da gelmiyor.
Aksine dünyanın bir sürü yerine uçuyor yine işiyle ilgili, global bir ajans kayıtlı, oradan oraya koşturuyor.
Paylaşılan kareler biraz kendini hatırlatma, biraz sosyal medya hareketliliği sağlama amacı taşıyor olabilir en fazla.
Hesabını ürün tanıtmak için değil, sadece kendini tanıtmak için kullanan birisi.
Üstelik kendi çektiği siyah-beyaz fotoğraflar için ayrı bir sosyal medya hesabı daha açtı, yani seviyor sosyal medyada aktif olmayı.
Sonuç mu? Bir projede yer alabilmek için “Rezil de olsam gündemde olayım” diyenlerden biri değil Uzerli, o yüzden omuz dekoltesinden yola çıkıp iş aradığını söylemek de doğru değil...

Beraber
yaşlanabilmek...

“Her şey çok güzel olacak” cümlesi ve inancıyla başlar her ilişki...
Oysa hayat bu, iyi zamanları da olur, zor zamanları da, önemli olan birlikte göğüslemeyi başarmak değil mi gelen her neyse?
Her çift, her ilişkide bir sürü umut besler, mutluluğu tamamladığını düşündüğü hedefler seçer...
Kimi iki göz oda hedefler, kimi malikane... Kimi spor araba düşler, kimi yat, kimi dünya turu, kimi bankada çok para...
Oysa birlikte yaşlanabilmek hedefidir en zor olan. Eşya gider, para biter... Hep dünya turunda olsan sıkılırsın bir süre sonra otel odalarında kalmaktan. O yüzen kıymetini bilmek lazım birlikte yaşlanma duygusunun, zira en kıymetlisi o!

Polis aşık olunca
Berlin’de bir polis memuru, kendisine adres soran, kimliği belirsiz bir kadına aşık olmuş. Berlin Emniyeti de, sosyal medyadaki hikaye hesabında, ‘Arkadaşımız sizden çok etkilendi, okursanız ve isterseniz bizimle temasa geçin’ diye bir hikaye paylaşmış. Çok romantik gözüküyor ama kadınlardan Avrupa genelinde tepki gelmiş bu paylaşıma. Hatta bazı kadınlar yaşadıkları polis tacizlerini anlatmaya başlamışlar.
Doğrusunu isterseniz, çok edepsiz gelmedi bana bu durum zira çağrıda “Eğer isterseniz” deniliyor.
Hatta bir emniyet teşkilatının sosyal medya hesabının hikaye kısmında, polis memurunun aşık olduğu gizemli kadını bulma çabası gülümsetiyor insanı biraz...