Geçtiğimiz cumartesi günü, TV100’deki programımda söylediklerinden dolayı herkes Okan Bayülgen’e sallıyor.
Birisine sallamak için önce ne dediğini bilmek gerekir ama kimse ne dediğini bilmiyor Okan’ın.
Mesela o yayında “Cumhuriyet yazarları serbest bırakılmalı” dedi.
Bayülgen, şimdi Cumhuriyet de Okan’a çakıyor çünkü seyretmemişler yayını...
Yayını izleseler, geçmişte sosyal medyada yaşadığı karakter suikastını anlatan bir adamın, benzer bir duruma düşürülen Cumhurbaşkanlığı İletişim Dairesi Başkanı Fahrettin Altun ile kurduğu empatiyi anlayacaklar.
Amaç, bağcıyı dövmek olunca, aslında kimse mantığıyla düşünmüyor bu ülkede. Belediye başkan adaylığı sırasında harcadığı parayı, seçildiğinde kat ve kat çıkaracağını düşünen insanları görmedi mi bu ülke?
Bu ülkede bir başbakan, “Benim memurum işini bilir” demedi mi?
“Güç sahibi olan bir makama geleyim de, maaş falan gerekmez, ben parayı kazanırım” diyen insanlar bu ülkede yaşamıyor mu?
O yüzden kayıtlı, resmi, iki bordrosu olanlara değil, gücü paraya çevirmeye kalkanlarla bir hesabımız olmalı. Türkiye’de maaşların düşük olması nedeniyle devletten özel sektöre geçen birçok üst düzey bürokrat, devlet üniversitelerinden vakıf üniversitelerine geçen bir sürü profesör, hava kuvvetlerinden özel havayollarına geçen epey pilot oldu.
Ankara’da çok uzun zamandır üst düzey bürokratları görevde tutmanın yollarından birisidir, çift maaş vermek.Makamın maaşını cazip hale getirirseniz, o makamda oturan kişi, tüm önceliğini işine verebilir, bu sayede gelmesi muhtemel ahlaksız tekliflere karşı daha sağlam durur.
Medyada çıkan yazılara gelince; Yılmaz Özdil, Sabah’ta yazdığı dönemde ATV’de Ergun Babahan ile program yapıyor, onun için de ayrı maaş alıyordu. Çift bordro olayına tepki gösteren Ahmet Taşgetiren, bir zamanlar radyoda yaptığı programı bedava mı yapıyordu, yoksa maaş alıyor muydu acaba? Daha bir sürü medya örneği de sayabilirim size, birden fazla maaş ödenen...
Eğer bu ülkede kazanılan paralara dair bir kavga verilecekse, kayıtsız, güç simsarlığı sayesinde kazanılanlarla kavga etmemiz lazım...
Yazık çok yazık...
ABD’de her 100 kişiden 89 kişiye bir silah düşüyor. Yıllardır iç savaşlar ve kabile çatışmalarıyla adı anılan Yemen’de her 100 kişiye 55 silah düşüyor.
Yine ABD’de 2016 yılında ateşli silahlar nedeniyle 11 bin 4 kişi hayatını kaybetti, bunların 5 bin 500’ü, yani yarısı intihardı.
İyi bir dizüstü bilgisayar fiyatına otomatik tüfek, normal bir dizüstü bilgisayar fiyatına tabanca alınabilen bir ülke ABD... ‘En az dört kişinin öldüğü kitlesel saldırı sayısı’ diye bir istatistikleri var ve 90 olan katliam sayısı, giderek artıyor.
Kaya Çilingiroğlu, Türkiye’de, oğlunun eline silah verip, fotoğraf çeken tek erkek çocuk babası değil. Ancak, tüm o tarz babalar içinde, kültür seviyesi en yüksek ortamda büyümüş olanı tahminen...
Yazık, çok yazık...
Not: Haberde eline silah verilmiş küçük bir çocuğun fotoğrafını kullanan arkadaşlar, doğru değil o kareyi kullanmak...
EN UCUZ ŞEY ZAMAN...
Adı İstanbul-İzmir otoyolu ama doğrusu İstanbul-Ege otoyolu aslında...
Günlerdir sadece fiyatı üzerinden konuşuyoruz bu yolu...
Yakıt tasarrufunu ve hatta havaya daha az karışacak zararlı gazları dahi konuştuk, en az bahsettiğimiz şey zaman oldu. İstanbul-İzmir arasındaki yolculuk süresi neredeyse yarıya indi bu yeni otoyol sayesinde. İster tatil ister iş, neredeyse tam bir mesai günü kadar zamandan kazanmak, az buz bir değişiklik değil hayatımızda...
Tarih derslerine devam...
Mara Hatun, Fatih Sultan Mehmet’in üvey annesi olur. Hani devlet işlerine müdahale eden Hürrem Sultan’ı öğrenmiştik ya bir televizyon dizisinden, Mara Hatun, bu süreci başlatan kişidir aslında. Onu da ekranlarda göreceğimiz bir proje sayesinde öğreneceğiz, zira Tuba Büyüküstün canlandırdı Mara Hatun karakterini. Hırslı, kendi dini inancına sonuna kadar bağlı bir profil Mara Hatun... Fatih Sultan Mehmet’ten aldığı desteği gördüğümüz zaman, biraz daha merak edeceğiz tarihimizin hiç bilmediğimiz yanlarını. Basmakalıp tarihten, televizyonda anlatılana geçtik, gerçeğini pek de merak etmeden...
ALTINMANİA...
Discovery’de yıllardır devam eden bir belgesel serisi var, adı Gold Rush (Altın Peşinde)... Alaska’da kiraladıkları ya da satın aldıkları ormanlık alanlara girip, kısa sürede binlerce ağacı yok eden, milyonlarca metreküp toprağı kaldıran, sonra da onları dev makinalara boşaltıp, içindeki küçük altın parçacıklarını gram gram toplayan ekipler bunlar. Bir sezonda doğaya inanılmaz derecede zarar veriyor ve karşılığında, ortalama 5-6, en iyisi 10-11 kavanoz
altın çıkarıyorlar.
Bu seri, o kadar çok seyrediliyor ki, Alaska’da toprak donduğunda, bazı ekiplerle Afrika’da çekime devam ediyor Discovery Channel...
Türkiye’deki altın tartışmalarına katılan herkesin mutlaka seyretmesi gereken bir seri bu...