Şu Hz. Nuh’un oğluyla cep telefonuyla konuştuğu iddiasıyla başlayan tartışmada Hıncal (Uluç) Abi ile farklı düşünüyoruz. Son yazımdan dolayı cuma günü kızdı bana köşesinden. Önce ifade özgürlüğüne karşı olma kısmından başlayayım: Eğer ifade özgürlüğüne karşı olsaydım, akademisyen Yavuz Örnek’in, kadın haklarının İsrail kökenli oluşu, evliliklerde mal paylaşımının erkeklere zarar verdiği ve çaresinin şer’i nikahı olduğu yolundaki ifadelerin üzerinde dururdum. Bana ters gelse de her fikir ifade edilebilmeli.
İfade mi yoksa fantezi özgürlüğü mü?
Hıncal Abi benim Nuh Tufanı’na inanıp inanmadığımı sormuş. “Nasıl olmuş olabilir?” diye cevap istediğini söylemiş ve birkaç satır sonra da “Çağdaş bir izahı var mı?” demiş. Var elbette, mesela Piri Reis gemisiyle dokuz sene Karadeniz’de inceleme yapan, Toronto Üniversitesi’yle ortak çalışma yapan 9 Eylül Üniversitesi bilim insanları, tezlerini dünyadaki buzul çağının sona ermesi ve buzulların erimesine bağlıyor.
Onlar, tufanın aynı anda dünya genelinde 20’den fazla yerde görüldüğünü söylüyor. İddiaları 40 gün değil, 100-200 yıllık sürece yayılan bir tufan yaşandığı şeklinde. Bir diğer tez, Dicle ve Fırat’ın taşmasıdır ama tufanı belirli bir bölgeye hapseder. Ben Nuh Tufanı’na kutsal kitaplarda anlatıldığı gibi inanmayı tercih ediyorum. Açıklanamayan her şeyi uzaylılara bağlamak, tam da bir ateist yaklaşımı aslında.
‘Tanrıların Arabaları’ ve yabancı sempatisi
Hıncal Abi devam etmiş: “Erich Von Daniken, ‘Tanrıların Arabaları’nı yazdı. Milyonlarca sattı. Türkiye dahil, basıldığı her yerde ‘best seller’ oldu. El oğlu yapınca alkış, bizden biri yapınca ‘şarlatan’ muamelesi, ne oluyor?”
Hıncal Abi’nin adını sık sık geçirdiği Erich Von Daniken’in son kitabı ‘Tanrıların Kalıntıları’nı okuyup, üzerine radyo programı yaptım, üç hafta önce... Radyo Viva’nın internet sayfasında duruyor kaydı. Bu akademisyenin söyledikleri üzerine de program yaptım. Konuştuğum kişi, Türkiye’nin yetiştirdiği en değerli arkeologlardan biri olan Mesut Alp’ti. Tesadüf bu ya, Hıncal Abi’nin kardeşi Serpil Gogen’in de bilgisine tanık olduğu ve hatta köşesinde adından söz ettiği birisidir Mesut Alp.
Alp, tufana dair kabul edilen arkeolojik dönemle, söz konusu akademisyenin buluntu diye sıraladığı şeyler arasında, 3 bin yıl fark olduğundan bahsederek, başladı konuşmaya ve neden ciddiye alınamayacağını anlattı... O kayıt da duruyor radyonun internet sitesinde. Erich Von Daniken’in kitaplarının bilim dünyası tarafından hiç ciddiye alınmadığını, arkeoloji alanında çalışan tek bir bilim insanı tarafından bile tavsiye edilmediğini de söyledi.
Yani ‘yabancıya alkış, yerliye şarlatan muamelesi’ yapan yok, işi bilenler arasında. History Channel’ın ‘Antik Uzaylılar’ belgesel serisini dikkatle seyrettim. Daniken değil, Giorgio Tsoukalos dahil bir sürü insanın iddiasını ve kaynak gösterdiği tarihi eseri de gördüm. Sonuç mu? Halen tatmin olmuş değilim.
Olasılık fiziğine göre Nuh Tufanı...
“Sen Kuantum Fiziği bilir misin? Kaç satır okudun? Paralel evrenler... Evrenler arasında geçişler... “ demiş ya Hıncal Abi; biz olasılık fiziği diyelim adına, daha anlaşılır olsun. Eğer Nuh Tufanı’nı olasılık fiziğine bağlamaya kalkarsak,uzay-zaman-mekan kavramlarını bükmemiz gerekir. “Dünyanın birbirinden uzak yerlerinde aynı efsane nasıl olabilir?” diyor ya Hıncal Abi, sadece Nuh Tufanı değil, hayat ağacından tutun da baharda doğanın dirilişine dek birbirinin aynı bir sürü efsane var. Zerdüştler mesela, tufanı su, kar ve gemiyle değil,
sandıkla anlatıyorlar.
“Altı yıl araştırmış’” diyor üzerine basa basa Hıncal Abi. Altı yıl ne ki? Bedrich Hrozny, Hititçe 8 kelimeyi çözmek için tam 60 yıl uğraşmış. Bu arada söz konusu akademisyenin katıldığı televizyon programında gördüğümüz Arapça zafiyetini yazmaya, daha şimdi sıra geldi.
Kuran-ı Kerim Cudi, Tevrat Ağrı diyor
Hz. Nuh’un gemisinin kalıntıları için Kuran-ı Kerim, Cudi, Tevrat ve Ağrı Dağı’nı işaret eder. Peki çoğunluğu Müslüman olan Türkiye’de, neden Nuh’un Gemisi turizmi Ağrı Dağı’nda yaşanır? Bunun da açıklaması yok. Şimdi çıksam ‘uzaylılar günaha girmemizi istediler de ondan’ desem, ne dersiniz bana?
Film olur mu acaba? Uzun bir yazı oldu ama çok değerlidir benim için Hıncal Abi, o yüzden de yazmasam olmazdı. Söz konusu akademisyen çalışmasının bilim dünyasında tartışılmasını değil, film yapılmasını istiyor, en azından açıklamaları bu yönde. Bana garip gelmedi, umarım Hıncal Abi’ye de garip gelmez.
SENEDE BİR GÜN MÜ?
Aşık olan biri için dünyada sadece iki kişi yaşar. Seven biri, hayata sevdiğim ve diğerleri diye bakar... Toplu iğneden elektrik süpürgesine, fincan takımından yatak örtüsüne kadar bir sürü şey pazarlanıyor Sevgililer Günü için... Klasik sol söylem, tüketim toplumu ve benzeri gerekçelerle bugüne karşı olanlardan değilim. Ancak sevdiğine çiçek almak, onunla yemek yemek, hediye almak ya da sürpriz yapmak için tek bir gün garip geliyor bana.
Hep söylerim, sıradan bir günde, “İçimden geldi” diye alınan kır çiçekleri, giderek zorlama bir kutlama haline gelen Sevgililer Günü’nde bilmem kaç kırmızı gülden oluşan demetten daha değerli olacaktır kadınlar için...
Seren Serengil’in bir an önce girip, mağduru oynamak istediği üç günlük cezaevi macerasını canlı yayınladı kimi kanallar.
Bu memleket için toprağın altına giren gençlere ayrılan yayın süresinin kat ve kat fazlası harcandı o garabete. Birinin, parası bol sevgilisini diğerinin ayarttığı iddiasıyla başlayan, yıllardır süren, hukuk karıştırılmış bu mahalle kavgası için bu kadar gürültü koparıp, canlı yayınlar yapıldı ya, utanmayı unuttuk mu biz acaba?