İpek Tanrıyar’ı ‘Şahane Pazar’dan hatırlayanlardan, hatta çekimlerin yapıldığı TEM Stüdyoları’nda nasıl koşturduğunu bilenlerdenim.
Çalışkan ve duruşu olan bir kadın diye yer etti hep hafızamda.
Kına gecesi fotoğraflarını gördüğümde, yüzündeki mutluluğa sevindim ama şu etek öpme işi fazla ‘Muhteşem Yüzyıl’ canlandırması gibi geldi.
Türk Dil Kurumu’na göre etek öpmek, “Bir işi yaptırmak için çok yalvarmak, yaltaklanmak” diye tanımlanıyor.
Ancak ‘Muhteşem Yüzyıl’ dizisinde Hürrem’i canlandıran Meryem Uzerli, Kanuni rolündeki Halit Ergenç’in eteğini o kadar çok öptü ki, herkes o sahnelerden etkilendi.
Osmanlı’da etek öpmek, daha çok devlet işlerinde gördüğümüz bir gelenek aslında.
Mesela bayram kutlamalarında veziriazam ve kazasker gibi görevliler etek öperken, Şeyhülislam padişahın elini öperdi.
Sadrazamlar da, padişaha kanun tasarısı diye tanımlayabileceğimiz layihaları sunduktan sonra Kubbealtı’na geldiğinde orada bekleyenler sadrazamın eteğini öperdi.
‘Muhteşem Yüzyıl’ öyle bir televizyon dizisi oldu ki, hepimizi etkiledi ve orada ne gördüysek tarih sandık.
Oysa sonuçta kurmaca bir yapımdı izlediğimiz...
‘Biz Ayrılamayız’
söyleyen çocuklarBarış Manço’nun ‘Adam Olacak Çocuk’ yarışması geleneğini oğlu sürdürüyor bugünlerde. En çok sevdiğim ve aynı anda üzüldüğüm yarışmaydı o program.
Küçücük çocuklar, ellerine mikrofonu alır, sonra Bülent Ersoy’un o dönem çok popüler olan ‘Biz Ayrılamayız’ şarkısını söylerdi. Çok uzun yıllar boyunca anne ve babalara kızmıştım, çocuklara büyük şarkıları dinlettiriyorlar diye.
Oysa baba olduktan sonra fark ettim ki, memleketimizde çocuk şarkıları problemi var.
Manço’nun parçalarını biliriz, Fatih Erkoç da minikler için şarkılar yapmış ama “Yeter mi?” derseniz, yetmiyor.
Yine de umutsuz değilim ama...
‘Gökyüzü Kimin’ diye bir çocuk şarkısı keşfettim, MEF’te görev yapan Gonca öğretmen sayesinde.
Alanında Türkiye’de tek olan Mimar Sinan Üniversitesi, Çocuk Konservatuvarı, Orff-Schulwerk yaklaşımıyla başka bir müzik dünyasının kapılarını açıyor artık miniklere.
Artık hazırol pozisyonunda değil, eğlenerek ve dans ederek şarkılar söylüyor çocuklar.
Ve en önemlisi ‘Biz Ayrılamayız’ gibi anlamını kavramalarına imkan olmayan parçalar söylüyorlar...
Utanma olmayınca...Fotoğraftaki kadın sporcu ne yapıyor biliyor musunuz?
Kendi taraftarlarına rakip takım ve o takımın başkanına küfür etmemeleri için ricada bulunuyor.
Kör fanatizm bir süredir kadın voleybol karşılaşmalarında zirve yapmış durumda.
Daha önce yarım kalan maçlar olmuştu küfür nedeniyle, durum düzeleceğine daha da vahim hale geliyor.
Galatasaraylı, Fenerbahçeli ya da Beşiktaşlı olmaktan çok diğerlerinden nefret etmek haline geldi taraftarlık.
Bari sahadaki kadınlardan utansalar diyeceğim ama utanma duygumuzu kaybettik galiba.
Lalenin serüveniHollanda’da selfie çekenler, laleleri ezmesinler diye önlemler alınmış.
Dünya ajansları geçti bu haberi önceki gün ve Hollanda bir kez daha lale ülkesi olarak yer etti herkesin kafasında. “Lale demek, İstanbul demektir” diyenlerimiz çıkacaktır ama aslında Asya çiçeğidir, Selçuluklar döneminde gelmiştir Anadolu’ya.
Sonra 16’ncı yüzyılda İstanbul’da görevli Avusturya Büyükelçisi tarafından Viyana’ya götürülmüştür.
Viyana’da, imparatorluk bahçe sorumlusuna teslim edilen lale soğanlarının hikayesi tam bir film gibi gelişir. Kendisi bir protestan olan bahçe sorumlusu, Viyana’da katolik baskı artınca Hollanda’ya taşınır. Ardından tam bir lale çılgınlığı başlar.
Bu işin ticareti öyle büyür ki, daha toprağa ekilen soğan için ödenen para, onlarca ev fiyatına erişir. Sonra, 1637’de lale balonu patlar, bir sürü insan iflas eder, sonunda kraliyet lale ticaretine bir düzenleme getirir. Hollanda şans eseri sahip olduğu laleleri, kendisine faydalı hale getirmeyi başardı ama dünyada tek örnek laleler değil.
Tek bir kakao ağacının olmadığı İsviçre ve Belçika, dünyada en iyi ve en pahalı çikolataları üreten iki ülke sonuçta. Laleler bizim laleler ama parayı ve değerini kıymetini bilenler
kazandı.
BAB-I ALİ JİNEKOLOJİ KONGRESİMedyaya bir haller oldu bu sıralar.
Nedense ‘Ünlüler hamile mi, değil mi?’ diye sormaya, haber yapmaya çok meraklı hale geldik.
Sadece hamilelik değil, tüp bebek tedavisi başta olmak üzere kadın ve doğum konusunda durmadan yazılıp çiziliyor.
İnsanlar hamile olduklarını, nazar ya da başka sebeplerden dolayı, ilk üç ay ailelerinden bile saklarlar bu topraklarda, değil mi?
“Nasılsınız?” der gibi, insanlara “Hamile misiniz?” diye sormak bana garip geliyor.
Bu sorunun son muhatabı Neslihan Atagül Doğulu olmuş, bakalım bundan sonra kim medya sorgusundan geçecek...