Küçük Emrah ilk albümü ‘Ağam Ağam’ı çıkardığında, 1983 yılıydı. Onun “Bu aralar işsiz güçsüz galiba” dediği Cihat Tamer 1959’da tiyatroya başladı.
İlk kamera karşısına geçtiği yıl 1971 ki, tam da Küçük Emrah’ın doğduğu yıl bu yani.
İster ‘Perihan Abla’ dizisinden, ister Devekuşu Kabare’nin ‘Yasaklar’ oyunundan, ister ‘Bizimkiler’den fark etmez, bir sürü yerden ve rolden hatırlamak mümkün Tamer’i...
Küçük Emrah’ın oyunculuğunu birden fazla kere eleştirmiş olabilir. Birçok tiyatro sanatçısı, bugün ekranda olan oyuncuları beğenmiyor.
Bir dönem hayatımızın en önemli dizilerinden biri olan ‘Tatlı Hayat’ın çekimleri sırasında üst üste tekrarlar nedeniyle Türkan Şoray’ın, deyim yerindeyse dili şişmiş ama karşısındaki tiyatroculara bir şey olmamıştı, gözlerimle gördüm o olayı.
Tamam Cihat Tamer, adını vererek Küçük Emrah’ı çok kere eleştirdi ama böyle mi cevap verilir?
Babası yaşındaki adamdan “Arkadaş” diye bahsetmek, “Hadsiz”, “Saygıyı hak etmiyor” falan diye cümleler kurmak neyin nesi acaba?
Küçük Emrah, “Ustadır, bana haksızlık etmiş ama ben ona laf söyleyerek, saygısızlık etmem” dese ya da benzeri bir cümle kursa büyümüş olurdu hepimizin gözünde.
Tamer, ona haksızlık etmiş olsa bile, onun yaptığı haksızlığın bir önemi kalmadı bu ağır cümlelerden sonra.
Demek ki hazımsızlıkla haksızlık arasındaki çizgi, sandığımızdan çok daha ince...
Daha çok Koç, daha çok Sabancı
Zengin aileler çoğalsın da yatırım yapsınlar, istihdam sağlasınlar diye atmadım başlığı... Sermayenin ancak bilgiyle buluştuğu sürece ayakta kalabildiği bir dönem yaşıyoruz. ‘Dünyanın En İyi 500 Üniversitesi’ listesine Türkiye’den sadece Koç ve Sabancı üniversiteleri girebildi.
Bir zamanlar ucuz iş gücü olan Çin, 72 üniversiteyle listeye en fazla üniversite sokan dördüncü ülke oldu. Japonya ilk kez bu sene İngiltere’den daha fazla üniversiteyi listeye sokabildi.
İlk 10 ve 20, şu an İngiliz ve ABD üniversitelerinden oluşuyor ama Doğu, Batı’yı fena halde zorluyor.
Türkiye’nin daha çok marka üniversiteye ve buralardan mezun gençlerini, ülkede tutacak iklime ihtiyacı var. Fosil yakıtlardan yana zengin olmadığımıza göre, ancak bilim sayesinde daha zengin ve mutlu bir ülke olabiliriz...
Kapısını kendi kapatan prenses
Prens Harry’nin eşi Meghan Markle’ın bir etkinliğe giderken otomobilinin kapısını kendisinin kapatması, İngiltere’de tartışma konusu olmuş.
Çoğunluk bu davranışı ‘alçak gönüllülük’ olarak nitelerken, belirli bir kesim de ‘Protokol hatası var mı?’ diye tartışmaya başlamış.
Dikkat buyurun, kapıyı açmamış ama kapatmış ve İngilizler bunu gündem yapıyor.
Eskiden olsa, “Ne saçma tartışma!” derdim ama Türkiye’de gördüklerimden sonra demeyeceğim.
En işlek alışveriş merkezine geldiğinde, trafiği ne kadar tıkadığına bakmadan, kapıyı açmak için illa şoförünü bekleyen saygısız insanları ve sahip olduğu koltuğun sağladığı şoför imkanı sayesinde gittiği her yerde küçük dağları ben yarattım edasıyla dolaşan bürokratları görünce, Prenses’in yaptığını sevdim ben de...
Allah kimseyi, para ve koltuğunun sağladığı avantajlar nedeniyle şaşırtmasın, zira bu çok acınacak bir hale dönüşüyor zamanla...
Kuşlara yem vermek yasak!...
Venedik, bir romantizm şehri dışarıdan bakınca ama yaşayanlar için hiç de öyle değil. Sadece 5 bin kişinin yaşadığı ama her yıl yaklaşık 25 milyon turistin ziyaret ettiği bir şehirden söz ediyoruz. Bir süredir bölgeyi korumak ya da uygunsuz turistleri kaçırmak için önlemler alıyor Venedik Belediyesi.
Örneğin, güvercinlere yem vermek yasak, zira her bir kuş başına 10 euro kadar heykel temizleme maliyetine katlanıyorlar.
Hatta 2006’da, güvercinlere doğum kontrolü uygulamaya başlamışlardı.
Sadece bunlar değil yasakları... Mesela erkekler de dahil olmak üzere, sokakta üstsüz dolaşan turistler 200 euro kadar para cezasına çarptırılıyor.
Belediye şimdi de yerde oturmayı ve saat 19.00’dan sonra poşetin içinde olsa bile, sokakta içki taşımayı yasaklamaya hazırlanıyor.
82 yıl sonra sular altında kalması beklenen bir şehir için ne çok yasak var ve bu kadar yasağın olduğu yerde romantizm nasıl olur, varın siz hesaplayın...