Katar Hava Yolları Yönetim Kurulu Başkanı demiş ki, “Havayolu şirketlerini sadece erkekler yönetebilir.”
Sonra açıklama yaptı, “Tam olarak öyle demek istemedim” falan diye ama tartışma güzel devam edelim:
- ‘Ucuz uçak yolculuğu’ denilince, akla ilk gelen markayı tam yedi sene boyunca bir kadın yönetti. O kadar başarılı oldu ki, yaklaşık 10 ay önce İngiltere’nin televizyon devi ITV şirketinin başına geçti.
- Savunma ve havacılık sektörünün en önemli firmalarından birinin CEO’su da bir kadın. O firma, bizim kullandığımız F-16 savaş uçaklarının üretiminde de yer aldı. Onun en büyük rakibi, bir diğer ABD merkezli global savunma sanayifirmasını da bir kadın yönetiyor. O şirket de şu an F-35 yeni nesil savaş uçaklarının üretimini yapıyor.
- Dünyanın en zor sektörü aslında enerji sektörüdür. ABD’nin en büyük
gaz ve elektrik şirketinin, Endonezya’nın agresif büyümesiyle dikkat çeken devlete ait gaz ve petrol şirketinin başında da kadın CEO’lar görev yapıyor. Hindistan Petrol Şirketi’nin başında da bir kadın var.
- Global bir asitli içecek devini, sağlıklı ürünler pazarlamak üzere dönüştüren, tüm coğrafyalarda, farklı rekabet koşullarında gemisini yüzdüren CEO da bir kadın.
- İngiltere merkezli dünyanın en büyük ilaç şirketlerinden birisinin CEO’su da kadın...
- Hani tüm dünyanın teknolojik rekabetinden rahatsız olduğu Çin devleti var ya, Çin’in devlete ait makine ve ilaç şirketinin başında 2005 yılından beri yine bir kadın var. Sonuç mu, kadınların yönetemedikleri bir iş yok. Kas gücüne dayalı işlerde, belki erkek çalışan tercih edilebilir ama beyin, sezgi ve bilgi gerektiren işlerde kadınlar erkeklerden daha geride değil, hatta genellikle daha ileride. Peki “Bir kadın neyi yönetemez?” derseniz, söyleyeyim, cinsiyet konusunda ön yargılı bir kafayı yönetemez, daha doğrusu yönetmeye tenezzül etmezler...
Sanki şirket boşanması gibi
Eşinden ayrılan kadınların, evlilik sırasında ulaştıkları maddi refah seviyesini, boşandıktan sonra da korumaları gerektiğine inanırım.
Çok ünlü adamların çocuklarına nafaka vermemek için sahte belge düzenlemekten yargılandığı ya da önemli bir şirketin sahibinin oğlunun, nafaka davasında geliri sorulduğunda, babasının yanında asgari ücretle çalıştığını söylediğine şahit olmuş biriyim. O yüzden takıntılıyım biraz bu konuda...
Mustafa Sandal-Emina Jahoviç, boşanma davasındaki protokolü de o yüzden dikkatle okudum.
Hayatımda detay yazılmış çok protokol gördüm ama bu kadarını ilk kez görüyorum. Mesela, Emina Jahoviç istediği zaman, Mustafa Sandal, çocuklara ve boşandığı eşine araç kiralayacakmış ama Emina’ya 275 bin TL değerinde bir araç satın alırsa, araç kiralama sorumluluğu ortadan kalkacakmış. Ortaklaşa alınan teknenin üç ay Emina Jahoviç‘e verilmesinden tutun da, oturulan ev 3 milyon dolara satılırsa 2 milyon dolarını alacak, Jahoviç’in yeni kurduğu firma para kazanırsa, nafaka azalacak gibi bir sürü madde var. Sanki iki insan değil de bir şirket, iki ortak arasında pay ediliyor gibi geldi bana bu sözleşme.
TEK KURAL KURALSIZLIK
Pazartesi sabahı saat 07.45’te, İstanbul’un en işlek caddelerinden biri olan 4. Levent metro istasyonu yolunda bir motosiklet gördüm.
Sıkışık trafikte zik-zak çizerek arabaların arasında gitmeye çalışıyordu.
Bu alışık olduğumuz bir görüntü ama arabaların arasından giderken motosikletini tek elle kullanıp, diğer eliyle de cep telefonundan mesaj yazan birini ilk kez gördüm.
Hemen cep telefonumdan fotoğrafını çektim ama plakanın 34 TL 55.. kısmını yakalamışım sadece, bordo renkli bir motosikletti.
İlk başta motosikleti kullanana kızmıştım ama sonra asıl kızmam gereken şeyin, İstanbul’u, tek kural kuralsızlık haline getiren trafik denetim daha doğrusu denetimsizlik sistemi olduğunu hatırladım.
Ne kurallarla, ne de sürücülerin canı ya da mallarıyla ilgileniyor İstanbul’daki trafik sistemi.
Onların tek derdi, yeterince ceza yazmak ve protokol geçişlerinde yolları başarıyla kesmek...
Yeni bir Güher- Süher Pekinel kardeşler geliyor
‘Dünyanın en iyi piyano ikilisi kim?’ denilince, çoğu kişinin aklına Güher ve Süher Pekinel kardeşler gelir.
Çarşamba akşamı, MEF’in konferans salonunda, Selin ve Sedef Can’ın ikili performanslarını izlerken, 20 parmağın ahenginin, salonu nasıl avucunun içine aldığını fark ettim.
Önce, ‘Yeni bir Güher-Süher Pekinel kardeşler hikayesi mi doğuyor?’ diye sevindim, ardından ‘yok üniversite sınavı, yok bilmem ne seviye sınavı’ diye genç yetenekleri yıllardır yok eden sistemimiz geldi aklıma, endişeye kapıldım.
Bilirsiniz, okullar eğitim ve öğretim yılı diye açılır her sene... Öğretim deyince çocuklara test çözdüren bir sistemimiz var bizim. Eğitim diye verdiğimiz şey de, hormonlu not satan okullara kayıt ol, binlerce arkadaşının önüne geç, hasta olmasan da rapor al, sınavlarına çalış, sahtekârlık yapan avantaj sağlar demekle sınırlı... Çarşamba akşamı sadece
Selin ve Sedef olmadı yüreğimi ısıtan.
Kasap havası oynadı çocuklar ki, Osmanlı döneminde Arnavut kasapların hayvanlarını kesmeden önceki danstan alır kökenini, bizden Yunanistan’a gitmiştir. Latin dansları, ‘Üsküdar’a Giderken’ çalan Rock orkestrası, step yapanlar, Mercan Arıkan’ın kadife sesiyle şarkılarını söylerken, yaşadığı mutluluğun yüzüne vuran hali, küçüklerden oluşan çocuk korosu ki, onlar da şarkılarını hazır ol pozisyonunda değil, ses ve bedenlerini birleştirerek söylediler.
Salondan çıkarken çok mutluydum ama sadece birkaç dakika sürdü bu durum. Biliyorum ki, gelecekte sanatın çok farkı dallarında, parlak işler yapması muhtemel olan o yeteneklerden bir kısmı test kitabıyla kemanı ya da piyanosu arasında bir tercih yapması gerektiğinde, test kitabını seçmek zorunda kalacak.
Kendi yeteneklerini yok eden bir ülkeyiz biz, maalesef öyleyiz...
Akıllı olmak yetmiyor işte
Netflix’te ‘Bir Amerikan Rüyası, Trump’ belgeselini seyrediyorum günlerdir. Hem akıllı hem de kurnaz bir adam Trump...
Yaptığı bir sürü işte, kurnazlığı ve cahil cesareti denilen özellikleri sayesinde başarılı olmuş.
Ancak belirli noktalar var ki, Trump insanı gerçekten şaşırtıyor.
Birincisi Başkan olma hayali, bu işe çok uzun zaman önce soyunmuş Trump. Partisiz olarak seçime girip de, Vali seçilen bir Amerikan güreşçisinin kampanya döneminde yaptıklarını öğrenmek için seyahate çıkmış defalarca.
Başka partilerden Başkan adayı olabileceği mesajını vermiş, bu yönde adımlar atmış defalarca...
Başkan Reagan’ın vurulduğu 1983 yılından beri aklında olan bir hayali sonunda gerçekleştirmiş işte. Eğer zamanınız varsa, seyretmenizi öneririm ısrarla.
Akıllı ya da kurnaz olmak seçim kazanmaya yetiyor belki ama beyninizi sadece para odaklı çalıştırdığınız ve içine başka şeyler koymadığınız zaman sonrası bir felaket oluyor, hem de herkes için...