Fotoğrafa bakın... Sabah sporu yapan biri geceden bırakılan bu manzaranın fotoğrafını çekip paylaşmış sosyal medyada. Gördüğünüz yer İstanbul Boğazı. Hani dünyada eşi yok diye övünüp durduğumuz yer. Bu ülkede yere çöp atmak, etrafı kirletmek suç ama gece vakti zabıta nerede? Görevde olanlar var ama onlar da seyyar satıcı peşinde koşuyor. Bu manzaraya yol açanlar doğum yeri ister İstanbul olsun, ister başka bir yer, İstanbul’da yaşayan insanlar olarak nitelenebilir. Bu manzaradan rahatsız olan, buna yol açmayanlar, ister bir başka ülkede ister bir başka şehirde doğmuş olsunlar gerçek İstanbullu diye anılmayı hak edenlerdir.
Dünya için kritik yıl 2040...
Değişimin hızına yetişemediğimiz bir çağda en büyük değişim yılı şimdiden belli oldu. Takvimler 2040 yılını gösterdiğinde dünyada fosil yakıtlı araçların sonu gelmiş olacak. İngiltere 2040 yılından itibaren benzinli, dizel, tüm fosil yakıtlı araçları yasaklama kararı aldı. Gerekçe her sene 40 bin kadar kişinin ölümüne neden olan hava kirliliğini azaltmak. Daha önce de Fransa tüm fosil yakıtlı araçların satışını 2040 yılında durduracağını açıklamıştı. İsveç’in en önemli otomobil markası, 2019 yılından itibaren tüm araçlarına elektrik motoru koyma kararı aldı. Hibrit denilen fosil yakıt ve elektrik motoru gücüyle giden bu araçlar, aslında bazı ülkelerde kullanımı mecburi olan araçlar. Gidenler bilir, New York’ta tüm taksiler uzun yıllar önce hibrit sisteme döndü. Otomotiv pazarında satış rakamı yüksek olan üç Alman markasından biri, son dönemde elektrikli araç üzerindeki çalışmalarıyla dikkat çekiyor, diğer
markaların da bu gelişime kayıtsız kalmadığı biliniyor.
Sonuç mu? Dünya kökten değişecek ama “Kilometrede ne yakıyor?” sorusu mutlaka
yaşamaya devam edecek...
Gözümüz de doysun midemiz de...
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Ahmed Eşref Fakıbaba’nın açtığı porsiyon konusu çok doğru bir tartışma. Büyük porsiyon hem israfa neden oluyor hem de obezite mücadelesinde sırtımızda kambur halinde. Aslında sadece porsiyonlar değil sorun. Mesela düğünlerde servis edilen soğuk meze tabaklarının bittiğine hiç rastladınız mı? Sonra paket yemeklerle servis edilen garnitür, patates kızartması ya da püresi ya da yeşillik... Çoğu çöpe gidiyor. Ekmek israfını hiç saymıyorum bile. Şirket yemekhanelerinde bırakılan tepsilere bir bakmanızı öneririm ya da açık büfe yemek servisi olan yerlerde yaşanan israfı bir düşünün. ‘Gözümüz de doysun midemiz de’ felsefesini bir kenara bırakmamız lazım. Aç insan sayısı aç hayvan sayısı bu kadar fazla olan bir ülkenin bu kadar israfa hakkı yok. TURES Başkanı Ramazan Bingöl, İngiltere’de kurulu ve israfın önüne geçmek için harika bir yol olan Gıda Bank projesini hatırlatıyor iki gündür. Sistemin nasıl işlediğini uzun uzadıya yazmam gerek, bir sonraki yazıda anlatacağım ama bu çağrıya kulak vermekte büyük fayda var.
Ağlayan kadın dönmez...
Hülya Avşar ve Anjelina Jolie... Bu iki kadına dair ortak haberlerin çoğu güzeller de aldatılır başlığından yola çıktı bugüne kadar...Oysa ortak bir başka noktaları daha var. Hülya Avşar, Kaya Çilingiroğlu’ndan boşanma sürecini anlatırken “Arabama binip, anıra anıra ağladım” demişti. Avşar’ın bu sözünün üzerinden yaklaşık 10 sene geçti, geldik 2017 yılına. Anjelina Jolie, Brad Pitt’ten ayrılık sürecinde yaşadıklarını “Çocuklar duymasın diye duşa girip ağladım” diyerek anlattı.
Sadece bu iki kadın değil, bir sürü kadın ayrılık kararından sonra anıra anıra ya da gizli gizli ağlar, bu doğru. Ama bedeli ne olursa olsun, bir kadın bir ilişkiyi kafasında bitirdiyse, gider ve kolay kolay da geriye dönmez. Durum böyle olmasına rağmen biz erkekler nedense en çok kadınların geçmişte yaşadıkları ilişki ya da evliliği kıskanırız. Çok sevmekten ziyade kıyaslanma fikrine dayanamamaktan kaynaklanan bir tepkidir erkeğinki ama konumuz bu değil şimdi. Farkına varmamız gereken şey, ağlamak mı dönmek mi arasında bir tercih yapmak gerektiğinde kadınların ağlamayı seçtikleri...
Gereksiz ışıklar
İstanbul’da bir yere trafik ışığı konmasına kim nasıl karar veriyor bilmiyorum ama kararı verenlerin trafik bilgisi konusunda sıkıntısı olduğundan artık eminim.
Neden diyeceksiniz, sayayım: İstanbul için olmazsa olmaz, en işlek caddelerin olduğu yerler trafik ışığı dolu. Mesela Maslak’taki ışıklar... Önce Jandarma Komutanlığı için araç dönüş ışığında duruyor, 1,5 km sonra, yayalar için olan ikinci ışığa geliyorsunuz. Oraya asansörlü bir üst geçit ya da alt geçit yapsalar şehrin en civcivli yerinde trafik 1,5 km arayla iki kere kesilmeyecek, Hacıosman’a kadar birikmeler olmayacak. Beşiktaş’a geliyorsun, askeri araç çıkışı için ışık, Ortaköy’e gelmeye çalışıyorsun yine bir sürü ışık. Baltalimanı aynı ya da İkitelli ya da Anadolu Yakası. Üst ya da alt geçit yapmamak adına ışıklarla sorun çözmeye kalkmanın bu ülkeye yakıt maliyetinin ne olduğunu düşünen var mı acaba?