Gümüşdere, Sarıyer’in tamamen villa dolmamış köylerinden birisidir, o yüzden de hâlâ köy havasını kaybetmemiştir.
Seraların kenarından geçip köye girer, beş dakika sonra da deniz kenarına varırsınız.
Upuzun bir sahili vardır. Cemal Hünal, o sahilde yürümüştü ‘Issız Adam’ filminde... Hâlâ köyde zaten, ara sokaklardan birinde güzel bir at çiftliği var.
Her neyse, bir zamanların sessiz ve ıssız, kıyısında sadece tek bir restoranı olan sahil, artık düğün fotoğraflarının çekim yeri haline geldi.
Her beş metrekareye neredeyse bir gelin düşüyor.
Kumda rugan ayakkabılarını çıkarmış damatlar, gelinlikleriyle zar zor yürüyen genç kızlar, fotoğrafçılar, mizansen için kullanılan kiralık atlar, boş sandal ve akrabalar derken, bildiğiniz bir curcuna hali var...
Alaçatı sokakları, Ilıca Plajı derken, Gümüşdere de düğün fotoğraflarının platosu haline geliverdi işte...
Melankolikler ve romantikler bir kaleyi daha kaybettiler yani...
Önce Romeo, sonra Recep İvedik...
“Benim aşık olduğum adam bu değildi...”
Biten bir sürü evlilik ya da ilişkinin ardından o kadar çok duydum ki bu sözü, yazmasam olmayacaktı.
Bir sürü erkek, evleninceye kadar olduğundan bambaşka bir profil çizer karşısındaki kadına...
Mesela her buluşma öncesinde duş alıp, en güzel kokularını süren adam, bir süre sonra duş almaya üşenir, kendine özen göstermez.
Sadece bu mu?
Adamın kadına gösterdiği özen, aldığı çiçek sayısı, dışarıda gidecekleri yerin seçimi, sürpriz yapma isteği, zamanını birlikte geçirme arzusu da azalır hızla...
Sonuçta, başlarken gördüğü adamdan bambaşka bir kişinin profili kalır kadının başına...
Sadece erkekler için geçerli değil bu durum. Evlenmeden ya da ilişki başlamadan prenses, sonrasında tam bir cadıya dönüşen kadınlar da var. Sonuç aynı, mutsuzluk aynı umutsuzluk oluyor hep...
Üstelik sadece kandırılan değil, kandıran da mutsuz oluyor bir süre sonra.
Amerikalıların doğru olamayacak kadar güzel bir lafı var ya, bu lafı hiç unutmamak lazım ilişkilere başlarken...
Tiyatro sahnesinde Tennessee Williams’ın ‘Sırça Kümesi’ni oynarken, hemen aşağıda gitarıyla oyunun müziklerini yapan adamdı Emre Altuğ...
Üzerinden neredeyse 30 sene geçti, Emre hiç değişmedi. Daha çok para kazanmanın değil, daha iyiyi yapmanın peşinde koştu. Emre, Alaçatı’da gazino açacakmış.
Emin olun daha fazla para kazanmak için değil, kaybettiğimiz bir kültürü canlandıran adam olmak için yapıyordur bunu...
Gençliğe ilk adım attığı yıllarda Maksim’in, Lunapark’ın ve Çakıl’ın kapısından içeri girmiş, sanatçıya ve saza saygıyı iyi-kötü görmüş biriyim.
Bir zamanlar Zeki Müren’in sahne aldığı Tepebaşı Kazablanka’nın ancak düğün salonu olduğu zamanlarını biliyorum ama çok şey dinledim orada. Sonuçta gazino kültürü kaybolduktan sonra bir Günay’da bir de Zeki Çetin’in mekanlarında aynı tada yaklaştım, hepsi o...
Eğer, Emre Alaçatı’da başarırsa, bakarsınız İstanbul’da da birileri gazino kültürünü canlandırmaya cesaret eder ve eğlencenin nezih halini herkes tadar.
Doğal yaşam festivali...
Biraz çürük meyve ve sebzenin ya da saman kaplı yumurtanın organik diye satıldığı bir dönemde yaşıyoruz.
İnsanların iyi ve sağlıklı olma arzusunun ne ilk ne de son sömürülüşü bu durum.
Kandırılmaktan kurtulmanın tek bir yolu var, bilinçlenmek, sorgulamak ve doğru adreste olmak...
12-13 Mayıs’ta Santral İstanbul’da düzenlenecek Doğal Yaşam Festivali, bu yüzden ilgimi çekti.
Bir sürü eğlence, konser ya da çocuklar için etkinlik düzenleniyor. Ama asıl önemlisi doğal ve organik besinden, ekolojik deterjana ya da tekstil ürünlerine kadar bir sürü üretici, festival alanında olacak. İsteyen alışveriş yapacak, isteyen de birinci ağızdan bilgi alacak.
Bu sayede kötü niyetlilerin bizi sömürmesi çok daha zor olacak.
Hindistan’daki, dünyanın yedi harikasından biri olan, Tac Mahal’in hikayesini bilir misiniz?
“Bize ne Hindistan’dan?” demeyin.
Yaptıran kişi, bir Türk, Babür İmparatoru Cihan Şah... Çok sevdiği ve 14’üncü çocuklarını doğururken, hayatını kaybeden eşi Mümtaz Mahal anısına yaptırdığı türbedir aslında Tac Mahal.
Yapıyı uğraşıp, hayata geçiren de Mimar Sinan’ın talebesi ve Sultanahmed Câmii mimarı İsa Efendi olmuş.
Kötü kader, Şah Cihan, kendisi için de Tac Mahal’in yanına siyah matem renginde bir benzerini yaptırmak isteyince, oğlu tarafından tahttan indirilmiş ve ölüm döşeğinde bile aynadan Tac Mahal’i seyretmiştir.
Bugünlerde sadece Hindistan değil, tüm dünya Tac Mahal’in giderek yeşeren ve kahverengine dönen mermerlerini konuşuyor.
Bölgedeki binlerce fabrika, kirlilik nedeniyle taşındı. Ama böcek dışkıları dahil, bir sürü sebep var kirliliğine neden olan...
Renk değiştiren mermerler yüzünden olsa bile, asırlar sonra ölümsüz bir aşkı hatırlıyoruz birlikte...