Bir üniversite rektörüne gidip, “Hocam siz hırsız mısınız?” diye sorsam, büyük ihtimalle mahkemelik oluruz. Peki çalınabilen şey sadece para, eşya altın ve pırlanta gibi takılar mıdır? Mesela, hakkı olmamasına rağmen, makam aracında çakar olan onlarca rektör dolaşıyor
İstanbul trafiğinde.
Kim o diye aramaya gerek yok, her sabah Sarıyer Tünel yolunda üç tanesini görüyorum ben.
Aralarında vakıf üniversitelerinin rektörleri de var,
devlet üniversitelerinin de...
Peki sahip olmadığı
trafik geçiş üstünlüğünü kullanan rektör, benim zamanı mı ve hakkımı çalmış olmuyor mu? Oluyor ve o zaman da bana “Hocam siz hırsız mısınız?” diye sorma
hakkı doğuyor.
Bilmem ne odası başkanı ya da bilmem neresinin belediye başkan yardımcısının taktığı çakar, beni rektörlerin makam araçlarındaki çakarlar
kadar üzmüyor.
Çünkü, üniversite, bilim insanı, örnek olma sorumluluğuyla nüfuz ticareti, aynı cümleye yakışmıyor.
Aman Eser anlatma...
Sosyetik sevgilisi Bali’de tatil yapmak istediği için bankadan kredi çekmek zorunda kaldığını anlatmıştı Eser Yenenler. Gösteride bahsedilen bu hikayenin üzerinden 24 saat geçmeden, eski sevgilinin kim olduğu yazılıp çizilmişti medyada.
O zaman da yakıştıramamış, hatta ‘bir garip intikam mı bu acaba?’ diye düşünmüştüm.
Şimdiki sevgilisinin doğum günü için yat kiralayıp, Boğaz’da romantik bir kahvaltı organize etmiş bu hafta Yenenler. İlişki bitse de, sürse de, “Yok kredi kartından para çektim”, “Yok şu kadar maliyete katlandım”
diye bir yerlerde sakın anlatma Eser.
Sen bizim BKM Mutfak’ta tanıdığımız,
mizah duygusu ve zekası kadar, insan yanı da kuvvetli Eser olarak kal her zaman...
Kadınlar için adalet...
Beraber olduğu kadınların görüntülerini çekip, ilişki bittikten sonra o internet ortamına sızdırma şantajı nedeniyle bir sürü sözde erkek, bu yüzden intihar eden ve psikolojik tedavi gören bir sürü kadın var. ABD’de bir mahkeme, bu süreci tersine çevirebilecek bir karar verdi. Birlikte olduğu kadının çıplak video ve fotoğraflarını yayınlayan eski sevgiliyi, 6.4 milyon dolar tazminat ödemeye mahkum etti. İşin ilginç yanı, kararda manevi zarar kadar, telif haklarının ihlali için de ceza kesildi.
Hakikaten, yaşasın adalet!
Kıskançlık ayrılıkları...
Alper Potuk ve sevgilisinin kıskançlık yüzünden ayrıldığı yazıyordu dün her yerde.
Doğrudur ya da yanlıştır bilemem. Bildiğim, haftada bir olmasa da ayda bir kıskançlık yüzünden biten bir ilişkinin haberini okuduğumuz.
“Neden bu kadar sık
yaşanıyor bu kıskançlık kavgaları ve ayrılıkları?” derseniz, sebebi basit. Biz erkekler güçlü ve ulaşılması zor kadınlara aşık oluruz, kolaylıkla... Sonra kadınlardan aşık olduğumuz özelliklerinden vazgeçmelerini ve sadece bizim belirlediğimiz sınırlarda yaşamasını isteriz.
Bu sınırlamaya uyan kadınlar, bir süre sonra erkek için cazibesini yitirir ve adam yeni bir aşka ya da ilişkiye yelken açar. Karakterinden ve hayatından ödün vermeyen kadınlarsa, zorlansalar da en sonunda kazanan olurlar.
“Çok basitmiş” demeyin, aşk adına, kadından sadece şimdiki zamanın değil, geçmişin de hesabını soran erkekler devrindeyiz. Bu, yönetmesi son derece zor bir süreç aslında...
Dünyanın en az sorulan sorusu:
MUTLU MUSUN?
En çok “Nasılsın?” diye sorarlar insanlar birbirlerine, aileler çocuklarına...
Sağlığın nasıl? Paran var mı?, İşinden memnun musun? Okul beklediğin gibi mi? Öğretmenini seviyor musun? Arkadaşlarınla aran nasıl? diye uzar gider
sonra liste...
Hemen her zaman hepsi sorulur da nedense “Mutlu musun?” diye sormayı akıl
etmez kimse.
Oysa tüm soruların
özetidir, ‘mutlu musun?’,
mutluysa tüm soruların
cevabı olumludur, mutsuzsa
o zaman sormayı unuttuğun
bir şey kalmaz ve “Neden?” der, doğruyu öğrenirsin...
“Nereden geldi aklına?” diyeceksiniz, şuradan geldi...
Bundan birkaç ay çok popüler bir isim ve oğluyla beraber zaman geçirdim biraz.
Çocuk bateri kursuna gitmek istiyor ama aile piyano kursuna karar vermiş, çocuk basketbol oynamak istiyor ama yüzmeye gidiyor.
Bu konuyu kafama taktığımı bilen eş-dost, bir süredir çocukları okulda olan annelerin oluşturdukları WhatsApp gruplarındaki yazışmaları paylaşıyor benimle.
Sanki her çocuk aynı şeyi sevmek zorunda ya da aynı özelliklere sahipmiş gibi
davranıyor aileler.
Tamam, aile yönlendirir de, bırakın çocuklar sevdiği
spor, enstrüman ya da hobiyle alakadar olsun. Zaten büyüdüğünde Türkiye’nin
yüzde 99’u gibi sevmediği bir işi yapmak zorunda kalmayacak mı?
“Mutlu musun?” sorusu filmlerde bile kadın ve erkek seviştikten sonra sorulan bir soru olarak kazıldı çoğumuzun aklına...
Oysa insan bu soruyu, en çok en sevdiğine ve özen gösterdiğine sormalı, değil mi?...