“Yaşama bağlayıcı ama ölüme yazgılı bir aşk....”
‘Kürk Mantolu Madonna’ dendiğinde aklıma sunuş yazısındaki bu cümle gelirdi hep.
Pazartesi gününden itibaren artık aklıma bu cümle değil toplumsal bir linç gelecek.
Tamam TV8’de ekrana çıkan kadıncağız, Sabahattin Ali’nin romanıyla şarkıcı Madonna’yı karıştırarak gerçekten acınası bir hata yaptı ama tepkilere bakınca sanki herkes kitap kurdu.
Milli Eğitim Bakanlığı kitap okumayı zorunlu tuttuğu için rakamlar böyle.
2014 yılında Türkiye’de 561 milyon kitap basılmış ama edebi eserlerin oranı sadece yüzde 3.
Yayın pazarı büyüyor, basılan kitap sayısı artıyor ama basılan kitapların yaklaşık yüzde 70’inin eğitim yayınları olduğu gerçeği değişmiyor.
Metroda ve otobüste kitap okuyan mı, cep telefonunda oyun oynayan mı çok?
Misafirliğe gittiğiniz kaç evde kütüphane gördünüz?
Ekrandan her gün bir sürü cehalet örneği izliyoruz ama çoğunu fark etmiyoruz.
TV8’de pot kıran Funda Özkalyoncuoğlu’nu tartışmak yerine üniversite mezunu olan, binicilik hakemi, yıllardır medyada olan bir kadına okumayı sevdiremeyen sistemimizi sorgulayalım.
Bir de o sistemin tek kurbanının bu kadın olmadığını unutmayalım...
DAHA ÇOK LAZIM BU ELBiSEDEN...
Nesrin Cavadzade’nin Antalya’da Altın Portakal Film Festivali’nin açılışında giydiği elbise çok konuşuldu.
DEKOLTEDEN SİYASİ KRİZ ÇIKTI...
Nebahat Çehre’nin giydiği bir kıyafetin dekoltesinden siyasi kriz çıkacağını 40 yıl düşünsem hayal edemezdim ama oldu maalesef.
Fotoğraf internet ortamında yayıldıktan sonra altına okur yorumları gelmeye başladı:
Birisi çıktı, “Yaşı 70 olmuş, ninelerimiz gibi köşesinde oturup tülbentini takıp, dua etse ya” diye yazdı.
Ona karşı çıkan bir başkası, “Siz ne anlarsınız güzellikten, zaten genleriniz müsait değil” diye bir cümle kurdu.
Arkasından ortalık toz duman oldu.
Tartışmalarda kendi fikrimizi söylemek yerine karşıt fikri savunanın kişiliğini hedef alma alışkanlığı hayatın her alanında sürüyor.
Hatta Nebahat Çehre’nin dekoltesinde bile...
ALİ AĞAOĞLU MU, ORHAN PAMUK MU?
Erkekler Ali Ağaoğlu’nun mu yerinde olmak ister, yoksa
Orhan Pamuk’un mu?
Bence çoğunluk Ali Ağaoğlu’nun yerinde olmayı tercih eder.
“Neye istinaden bunu söylüyorsun?” diyenler çıkacaktır, cevabı çok basit.
Erkeklerin yüzde 99’u çok para kazanmayı, pahalı arabaları, dilediğini yapabilme özgürlüğünü, çevresinde güzel kadınlar bulunmasını, ünlü ve hatta Nobel kazanmış bir yazar olmaya tercih eder.
Aksini söyleyen olursa kolay kolay inanmayın...
KUYUYA TAŞI BEN ATTIM...
Elmas ve diğer değerli taşların ağırlık ölçüsünün karat olduğunu yazdım pazartesi günü.
Habertürk’ü de kırat demesinden dolayı sert biçimde eleştirdim.
Ancak Türk Dil Kurumu’nun internet sitesine girince iş daha karışık hale geldi.
TDK Güncel Türkçe Sözlük’te karat yok kırat var.
TDK Büyük Türkçe Sözlük’te karat doğru olarak tanımlanmış.
Tüm dünyada saygınlığıyla bilinen Cambridge İngilizce-Türkçe sözlüğe baktım.
Orada carat kelimesinin tercümesi karat olarak verilmiş, kırat diye bir kelime tanımlanmamış.
Karat, 0.2 grama eşit bir ölçü birimi. Tarih boyunca da keçi boynuzu tane ağırlığına denk gelmiş.
Kelimenin kökeni de zaten keçi boynuzu tanesinin Latince adından geliyor.
Ancak TDK nedense Arapça kökeni dikkate almış.
Halkın nasıl bildiği elbette kökenlerden daha önemlidir ama sonuçta bir ağırlık ölçüsünden söz ediyoruz.
Evrensel olması için santim deyip cm diye yazarken aynı özenin karat için de geçerli olması lazım.
Kaldı ki, tüm sektörün karat dediğine TDK’nın kırat demesi de bir başka gariplik...