Çocuklara masumiyet ve iyi olmanın öneminin anlatıldığı zamanlarda büyüdüm. En çok seyrettiğim çizgi film ‘Heidi’, dizilerse ‘Lessi’ ve ‘Küçük Ev’di. O zaman tek kanallı TRT vardı, bugün sadece çocuklara hitap eden 10 civarında televizyon kanalı var.
Kızımdan dolayı hemen hepsine dair biraz fikrim ve masumiyet eksikliği konusunda da eleştirilerim oluştu. Bugün vizyona giren ‘Masha ve Koca Ayı Sonsuz Arkadaşlık 2’ filminin galasına gittim geçtiğimiz hafta kızımla. YouTube’da bugüne kadar serinin 35 milyar tıklanması, dünyanın neredeyse tamamında yayınlanması, çok özenilen bir iş olduğu için her sene sadece 13 bölüm üretilmesi ve her dakikanın maliyetinin, en favori yerli diziden daha yüksek olması falan sadece biraz etkiledi.
Beni mutlu eden, galada seyretmeme rağmen yarın bir kez daha sinema salonuna gitme isteği uyandıran motivasyon bambaşka.
İyiliği, çocuk masumiyetini ve merakını, miniklere sevgiyle öğretmenin önemini gösteren bir yapım bu. Çocuklara, mahalleden başlayıp, dünyayı kurtarmaya kadar, bir sürü misyon yükleyen, gerçek hayatta olmayan güçleri kullanma imkanı sunan, günümüzün çizgi filmlerinden sonra çölde bir su kaynağı gibi geldi bana ‘Masha ve Koca Ayı’. O yüzden anlatmak ve paylaşmak istedim...
YOUTUBER MUHABİRLİĞİ GELİYOR
‘Masha ve Koca Ayı Sonsuz Arkadaşlık 2’ filmi başlamadan önce, galaya davetli olanları seyrettim bir süre. Türkiye’nin en ünlü anneleri, şöhretlerini falan bir kenara bırakmış, çocukların ağzını siliyor ve pamuk şeker kuyruğunda sıra bekliyordu.
Buna şaşırmadım, kim olursanız olun, annelik böyle bir duygu zaten... Şaşırdığım şey, Enes Batur değil, Çitos Efe, Prenses Elif gibi Türkiye’nin önemli YouTuber’larının gördüğü ilgiydi. Onu bir kenara bırakın, sadece YouTube’da yaptıkları sayesinde çok önemli bir içeriğin parçası haline gelebilmiş bu çocuklar.
Yarın bir yere özgeçmiş yollasalar, ‘Koca Ayı ve Masha’ gibi bir projenin parçası olabildikleri için çok daha kolay iş bulurlar. Aslında isimler çok önemli değil, bugün yıldız olan Enes gider, yarın yerine Ahmet ya da Mehmet gelir, ama geleceği yer kesin yine YouTube olur.
Medya olarak bu işin öneminin yeterince farkında değiliz galiba. Şimdi değilse bile, çok yakın bir gelecekte YouTuber muhabirliği diye bir alan açılırsa hiç şaşırmayacağım...
HADİSE KÂRDA
Gazetelerde yazılanlara göre Hadise, Coachella Festivali’nde giyeceği kıyafetler için 100 bin TL harcamış. Bir de 17 bin 500 TL’ye ev tutmuş. Hadi business uçak ve konser biletleri için ödediği para, yediği içtiğiyle diyelim ki, 60 bin TL tuttu.
Hepsini topladığınızda, toplam harcama 177 bin 500 TL, haydi yuvarlayalım ve 200 bin TL olsun.
Son dört gündür, yer gök, gazeteler, internet siteleri Hadise fotoğrafları ve haberleriyle dolu. Bu kadar çok yerde reklamını yapmaya kalksa, 200 bin TL’den kat ve kat daha fazla bir para ödemesi gerekirdi. Üstelik reklam itici, bunlar doğal haberler. Ayrıca, seçim kararı geldi ama yine de konser anlaşmalarıyla dolu geçmesi muhtemel yaz mevsimi öncesinde... Uzun lafın kısası, Hadise kendi keyfine para harcamadı, aksine çok akıllı bir yatırım yaptı Coachella Festivali’ne giderek...
Bilin bakalım nerede okumuş?
Kuzey Kore’ye dair harika bir belgesel yayınlanıyor National Geographic’te... Ülkenin lideri Kim Jong Un’un sahte bir isimle İsviçre’de eğitim aldığından tutun da, piyasa ekonomisini öğrenmeleri için yüzlerce kişiyi Kanada’dan Hong Kong’a kadar dünyanın çeşitli yerlerine yollayan bir portre var karşımızda.
Kuzey Kore halkı hiç babasının sesini duymamış, televizyonda görmemiş, o insanlara her fırsatta hitap etmeyi seviyor. Hatta zaman zaman halkın evine konuk oluyor, kadın subaylarla beraber fotoğraflar çektiriyor. Babasının bir haremi olduğundan söz edilirken Kim Jong Un, kamuoyu önüne eşiyle çıkıyor, ülke ilk kez first lady görüyor. Daha bir sürü farklılık sayabilirim size ama hepsinin gösterdiği bir nokta var. Deli, diktatör ve benzeri bir sürü hakaret cümlesinin kurulduğu bu adam, yaptıklarıyla, çok tartışmalı bir rejimin ömrünü uzatıyor.
Mecbur musun insanları terslemeye?
Kadir Doğulu ve eşi Neslihan Atagül, bir gözlük markasının reklam yüzü olmuşlar, bir de tanıtım etkinliği düzenlenmiş.
Gazeteci arkadaşlardan biri de “Ne kadar ücret aldınız?” diye sormuş. Sen misin soran, Kadir Doğulu, “Ben sana aldığın maaşı soruyor muyum?” diye terslemiş muhabir arkadaşı.
Ne gereği var insanları terslemenin? “Ticari sır”, “Bunu açıklamak bize düşmez” ya da “Söylemek istemiyorum” dersin, başka şey dersin ama insan gibi. Bir firmanın reklam yüzüysen, bu sorudan rahatsız olmamayı ve bunun geleceğini de bilmen gerekir. Bir de aklında bulunsun, şöhret basamaklarından aşağıya inen bir sürü ismin, güçlü oldukları dönemde kötü davrandıkları muhabirlere, “Haberi mi yapar mısın?” diye rica ettiğini de çok gördüm ben.