Kadına, fiziki ya da duygusal şiddete karşı durdum her zaman. Çok sevmesem, bazı hallerini yapmacık bulsam, her zor durumda anne olduğunu hatırlatmasından hoşlanmasam da bugün sırf kadın olduğu için Gülben Ergen’i savunmak durumundayım. Savunduğum şey, şarkıcının yaptıkları, yani eşini, evli bir erkekle aldattığı yolundaki iddialar değil. Yaptıklarının eleştirilmesi, kamuoyunda yıpranması ve boşanması, sonucuna katlanılması gereken şeyler.
Benim karşı çıktığım yer tam da bu noktadan bir adım sonra başlıyor. Tamam, araba bıçaklanması garip ve komik bir iddia ama sonuçta olaylı şekilde boşandığınız eski kocanızı otoparkta, arabanızın yanında görürseniz bu durumdan rahatsız olursunuz.
Ya da bilmediğiniz birinin kullandığı sosyal medya hesabından, ‘Yakında çıplak görüntülerin servis edilecek’ diye yazılırsa, burada iş kınamanın ve eleştirmenin ötesine gidiyor demektir.
Boşanma sürecinde Erhan Çelik’in olgun tavrına şapka çıkarmış biri olarak, bugün gelinen noktanın olayın tüm taraflarına zarar vermeye başladığını yazmazsam olmaz. Süreç böyle devam ederse, kamuoyu Gülben Ergen’i mağdur olarak görmeye başlar ki, Erhan Çelik’in bunu isteyeceğini zannetmiyorum.
Kıvanç mı, Meryem mi yoksa James mi?
Kıvanç Tatlıtuğ’a dakikalarca at bindirdiler, hamama da soktular ama yakışıklılığı yetmedi ‘Kurt Seyit ve Şura’yı kurtarmaya.
Meryem Uzerli, adına belgesel de yapılarak, ‘Gecenin Kraliçesi’ olarak hayatımıza döndü ama adı yetmedi reytingleri toplamaya.
Sözünü ettiğim ve batan her iki dizide de başarısızlığın sorumlusu elbette Kıvanç Tatlıtuğ ya da Meryem Uzerli değildi. James Spader’a gelince, bugün 57 yaşında, görenin ağzının sularını akıtacak biri değil ama müthiş bir oyuncu. Karşısında vasattan öteye gitmeyen oyuncular oynasa da, senaryo çoğu zaman seyirciye çok tanıdık gelse de ‘Black List’ gibi bir seriyi seyredilir kıldı, yek başına.
Üst üste Emmy ödülleri kazanan ‘Boston Legal’ serisinde de durum farklı değildi.
Dizi çekerken çok ünlü bir yıldızı bulmak, hemen her yapımcının aklına gelen ilk çözüm. Ama tek başına bir diziyi tutturmaya yetmiyor bu formül. Anlatılacak hikaye, ana karakterin nasıl konumlanacağı, o rolü asıl besleyen ve öneminin farkına pek de varılmayan kötü karakterinin gerçeğe ne kadar yakın olacağı, merak unsurunun canlı tutulması, kurguda süre değil, kalite için çalışılması gibi başka olmazsa olmazlar var başarı için.
ABD dizilerini çeken stüdyolar tam da bu saydığım ahengin yakalanması için vardır, profesyonellik ve bilgi üst düzeydedir.
Türkiye’de televizyon sektörü ne o profesyonellikte ne de hatalardan ders alma becerisini gösteriyor.
Kitap fuarında yazar şiddeti mi?
Bu sene iki ayrı etkinlikte, kitapların konuşulması gereken bir yerde, yazarlar saldırıya uğradı.
Şimdi size çok az bilinen bir yazar saldırısı iddiasını anlatayım o zaman:
Adı yazdıklarından ziyade, yaptıklarıyla gündemde olan bir yazarın, geçen sene, toplu olarak katıldığı bir imza günü sırasında, sorun yaşadığı bir yayınevinin standını bastığından söz ediliyor gizliden gizliye.
Rivayet o ki, olay anında çok alkollü olan yazar,elini beline atmış ve artık orada ne taşıyorsa o şeye davranmaya çalışmış. Bu iddia ne kadar doğru bilmiyorum, biraz araştırdım ama farklı farklı hikayeler duydum.
Olay doğruysa, neden yaşandığı zaman değil de şimdi konuşuluyor?
Olay doğru değilse, yayın dünyasında da düşene vurmak gibi bir moda mı var?
Soruları şuraya bırakıyorum, bu konuyu daha konuşacağız...
KADININ FENDİ UÇAĞI İNDİRDİ
Katar’dan, Endonezya’nın Bali adasına giden tarifeli bir uçak, Hindistan’da adı pek duyulmayan bir şehre mecburi iniş yaptı.
Mecburi inişin gerekçesi, uyuyan eşinin parmağını kullanarak, akıllı telefonunun kilidini açan kadının, ihanet mesajlarını görmesi.
Ajanslar, haberi kocasına vurmaya başlayan kadının bir türlü sakinleşmemesi üzerine uçağın inmek zorunda kaldığı şeklinde duyurdular. Olaylar burada da bitmemiş ama Hindistan vizesi olmayan aile önce tutuklanmış sonra Katar’a geri yollanmış.
Uçakta, üstelik yanlarında çocukları olduğu halde böyle bir kavganın izah edilebilir tarafı yok elbette ama konu o değil.
Bir kadının aklında şüphe varsa, romantik Bali adasına giderken bile araştırmaktan vazgeçmez. Çapkınlar, parmak iziyle ekranı açılan telefonlara çok güveniyorlardı. Hatta macera filmlerinde de kilitli ekranı açmak için parmağı kesilen insanlar görmüştük. Oysa derin bir uyku bile yeterli oluyormuş işte, gerçeği ortaya çıkarmaya...