“Türkiye’de İngilizce eğitim kalkmalı. Bazı anne ve babalar, İngilizce öğrenilmesini bir numaralı eğitim olarak görüyorlar...”
Bu fikrinden dolayı başta ‘ırkçılık’ olmak üzere, en ağır suçlamaların hedefi Kıraç.
Tamam önce asalım adamı, sonra da yakalım isterseniz ama ‘Bilim ne diyor?’ diye hiç düşündünüz mü?
Edinburgh Üniversitesi İkidillilik Merkezi Yöneticisi ve gelişimsel dilbilimi profesörü Antonella Sorace’a göre, insanlar ileriki yaşlarda yabancı dili daha iyi öğreniyorlar.
Bunun sebebi de yetişkin insanın, konsantrasyon, hafıza kapasitesi ve bilişsel kontrol becerilerinin çocuklardan daha iyi olması.
İsrail’de bir araştırma yapılmış. Sonucunda görülmüş ki, 14-21 yaş grubunda olanlar, yabancı dili 12 yaşında olanlardan, 12 yaşında olanlar da sekiz yaşında olanlardan daha hızlı öğrenmiş.
İngilizce öğrenen, iki bin Katalan öğrenci arasında yapılan araştırmada da, yaşı büyük olanların daha başarılı oldukları görülmüş.
Uzmanlara göre, bebeklerin ve çocukların yabancı dile yatkınlığı sandığımız şey, aslında ses taklit etme başarılarıymış.
Bunca bilgiyi yazmamın sebebi, okullardan yabancı dil eğitimin kaldırılması değil, bu noktada Kıraç’la ayrılıyorum.
Ancak çocukların ana dillerini tam olarak öğrenmeden İngilizce ya da başka yabancı bir dile zorlanmalarını da doğru bulmuyorum.
Sahi, Türkiye’nin büyük bir kısmının en fazla kurduğu İngilizce cümle de “Do you like Turkisk kebap?”la sınırlı değil mi zaten?
Gizem kariyeriCansu Dere, TV8’de yeni bir dizide karşımıza çıkacakmış sonbaharda.
İlginç bir kariyeri var oyuncunun.
Mesela, televizyonda sunduğu bir programın editörlüğünü de yapmış zamanında.
Kamera önünde ve güzel olmakla yetinmemek çok sık gördüğümüz bir davranış biçimi değil bizim.
Sonra bir sene de olsa Paris’te podyum gördü, objektif karşısına geçti.
Alışveriş turunu bile kariyerinin bir parçası olarak sunanların olduğu bir dünyada, “Ben Paris’teyken...” cümlesi çıkmadı ağzından.
Ama asıl önemlisi, herkesin özel hayatı, fiziği ve sosyal medya paylaşımlarıyla gündemde kalmaya çalıştığı bir dünyada gizemli kalarak başarılı oldu Dere.
Arkeoloji eğitimi almış birinin, güzel olmakla başlayan ama kendini geliştirme üzerine kurulan, göz önünde olmak ve yaşamaktansa, gizemini koruyarak da basamakların çıkılabileceğini gösteren bir kadın var karşımızda.
Ayna karşısında, “Acaba bugün sosyal medyada neremi, ne kadar göstersem de konuşulsam?” diyenlere bir alternatif yaşam aynı zamanda...
Anahtarı ver git daha iyi...Gördüğünüz fotoğraf Atatürk Havalimanı boşaldıktan sonra otoparkta kalan araçlardan birisi.
Günlerdir haberleri yapılıyor, hatta motorlu taşıtlar vergileri ve ödenmemiş trafik cezaları bile yazılıp çiziliyor.
Esas bu araların yıllardır kaldıkları otopark için ödemeleri gereken ücreti merak ediyorum.
İstanbul’daki en pahalı otoparkta yıllarca kalınca, çıkacak fatura, araba sizin olsun diyerek de ödenecek bir fatura olamaz.
Keşke biri yazsa, “Dört yıllık otopark ücreti acaba kaç TL olmuş?” diye...
Dizi yapacaksan böylesini yap!Bir dizi düşünün, yayınlandığı platformun üye sayısını yüzde 44 artırmış olsun.
Durduk yere olmuyor bu, farklı kıtalarda tam sekiz ülkede çekiliyor bu proje.
Tam 170 ülkede gösterilen bir yapım olsun aynı zamanda.
En kanlı savaş sahnesi için tam 8 milyon dolar para harcamayı göze alınca şaşırtıcı değil sonuç.
Geçmiş bölümlerini internetten indirilenlerden elde edilen hasılat, günde 887 bin dolar.
10 bölümlük bir sezona 100 milyon dolar harcandığını düşününce, gelir de o kadar abartılı gelmiyor insana.
Final sezonun ilk bölümü tüm dünyada aynı anda gösterildiği için, ertesi gün işe gidemeyenlere ‘Westerositis hastası’ diye isim takılan bir diziden söz ediyoruz.
Doğru adamlar, “Akarken küpümü doldurayım” demediler, final sezonunu 10 değil, altı bölüm olarak çektiler.
‘Game Of Thrones’ yani ‘Taht Oyunları’, aslında akıllı bir televizyonculuk dersi tüm dünyaya...
Bir kitap yazdı, tarih değişti“Bir kitap okudum, hayatım değişti” lafı hikayedir aslında biraz.
Tamam insanın hayata bakışını etkileyen kitaplar elbette var ama hayat değiştiren kitap sayısı bir elin parmaklarını geçmez.
Pazartesi günü yanan Notre Dame Katedrali de bir kitapla kaderi değişen nadir yerlerden birisi.
1820’lerin sonunda, Paris şehir planlamacılarının, bakımsızlığından ötürü yıkmak istedikleri bir yerdi Notre Dame Katedrali.
Victor Hugo, halkın ilgisini katedrale çekmek için ne yapacağını düşündü ve sonunda ‘Notre Dame’ın Kamburu’ romanını yazdı.
O roman sayesinde kurtuldu ve onarıldı katedral.
Müzikal o roman sayesinde yapıldı, herkesin ezbere bildiği şarkılar o roman sayesinde bestelendi, Antony Quinn, Quasimodo rolünde o sayede büyüdü.
Aynı anda bir sürü şeyi değiştirebilen başka kaç roman gördü ki dünya tarihi?