Türkiye’de haber kanallarının en iyi tanıdıkları iki isim, Mete Yarar ve Abdullah Ağar’dır. Güvenlik politikaları söz konusu olduğunda ve sıcak bölgelerde bir gelişme yaşandığında kameralar hemen bu iki isme döner. Bilgi paylaşımında aralarında bir rekabet bulunmasa bile televizyon dünyası danışman olarak bu iki ismi rekabet içerisine soktu. Kanal D’de yayınlanan ‘İsimsizler’in konsept danışmanı, Mete Yarar. Star TV’de ekrana gelen ‘Söz’ dizisinin danışmanıysa Abdullah Ağar.
İkisi de sıcak bölgelerde, özel kuvvetlerde görev almış isimler ve sahip oldukları tecrübeyi gerçekliğe yaklaşmak adına kullanıyorlar.
Yıllardır terörle mücadele eden bir ülkede bu tür projelerin olması da normal, dizilerin gerçekliğe yaklaşma çabası da...
Hangi kamera çekebilir?
Ancak hiçbir dizi, işin doğası gereği yaşananları tam olarak anlatmaya yetmiyor. Hakan Evrensel’in ‘Güneydoğu’dan Öyküler’ kitabında yazılanlar yıllardır aklımdan çıkmaz. Mesela Ankara’daki lojmanlarda babası Güneydoğu’da görevli olup da sokakta bisikleti bozulduğunda “Bir babamız yok ki, bisikletimi tamir etsin” diyen çocuğun sözlerini duyan ve evine geç gitme pahasına saatlerce o bisikleti tamir eden subayın hikayesi nasıl anlatılır?
Güneydoğu’da görev yapan o baba şehit oldu. Sonra ailenin şehit haberini alışı, lojmanda yanlış çalınan kapıya dair bilinen o kadar az şey var ki... “Bitti mi?” derseniz, bitmedi...
Havada yeterince uçmadığı için bir askerin bacağına saplanıp kalan fünye, o bacağı kesmek yerine kendisinin ve ekibinin hayatını tehlikeye atarak fünyeyi çıkaran cerrahı, hangi diziye nasıl monte edersiniz? Ya da oğullarının görev yaptığı bölgede çıkan çatışmada şehit haberleri olduğunu duyan, o gece telefonları bir kere çalıp kapanan anne ve babanın, tüm gece boyunca şehitlerin isimlerini öğrenmek için haber merkezlerini arayışlarını; bir başka gece tek bir telefonla acı haberi aldıklarında hissettiklerini hangi kamera çekebilir?
Ya da doğuma gelen bir kadın için “Eşi nerede, neden bu kadar ilgisiz?” diye düşünen hemşirenin, doğan bebeğin babasının o gece şehit olduğunu ve aynı hastanenin morguna kaldırıldığını öğrendiğinde ne hissettiği hangi dizide anlatılabilir?
‘İsimsizler’ ve ‘Söz’, bu coğrafyada yaşanan acıları ekrana taşımaya çalışan iki dizi. Seyrederken hiçbir sahnenin gerçek kadar acı olamayacağını unutmamak lazım...
Uzayda çöp toplamak
Dünya yörüngesinde şu an büyüklüğü beş santimden büyük olan 750 binden fazla obje var. Büyüklüğü bir mm. ile bir cm. arasındaki obje sayısıysa 166 milyon civarında. Yani bilim insanlarına göre, dünyanın yörüngesi tam anlamıyla bir çöplük durumunda. Bu çöplük belki kokmuyor ama zincirleme kazalara yol açmasından ciddi anlamda endişe ediliyor. Hatta böyle bir duruma ‘Kessler Sendromu’ adını da vermişler.
Avrupa Uzay Ajansı, şimdi bu uzay çöplerini özel bir ağ ya da aletle yakalamanın planlarını yapıyor. Ama aynı zamanda korktukları zincirleme kazalara neden olmaktan da endişe ediyorlar. İki hafta önce İstanbul’da trafiğin en yoğun olduğu saatlerde, ilçe belediyelerinin çöp toplamasından şikayet etmiştim. Adamların derdine bakınca, biraz kötü hissetmedim desem yalan olur. Medeniyet diye tutturuyoruz ama medeniyet dediğimiz şey, okyanusları ve hatta dünya yörüngesini bile çöplük haline getirmiş işte!
Bizde böyle aşk olmaz
Üç çocuk sahibi bir öğretmen, kendisinden 25 yaş küçük öğrencisiyle aşk yaşadığında ve bu uğurda eşinden boşandığında, ne öğretmen bir daha öğretmenlik yapabilir ne de öğrencinin bir kariyeri olabilir. Ama Fransa’da oldu bir şekilde. Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turundan birinci sırada çıkan Macron’un hikayesi bu. Seçimlerden sonra “Kazanırsam” değil “Kazanırsak” diyen; “Bu noktaya gelmemde eşimin payı büyük” şeklinde konuşan adam. Son derece ilginç bir hikaye ve siyaset dünyasında da pek eşi benzeri yok. Ancak bir partisi olmadığı halde seçimden birinci çıkan Macron, bir sürü konuda alışılmışın dışında olan bir isim.
Seda için büyük insanlık için küçük bir adım
BOĞAZ HATTINDA VALE İŞKENCESİ
İstanbul Boğaz hattında dolaşmak büyük bir keyiftir ya da keyifti demek daha doğru galiba. Zira Bebek’ten İstinye’ye kadar olan hat, artık tamamen valelerin kontrolünde. İstedikleri gibi yolu kesiyor, İSPARK’tan kiralamadıkları yerlere bile trafik dubası koyuyor, istedikleri araca da U dönüşü yaptırıyorlar. Böyle iş olmaz, normal bir ülkede valelerin trafiğe bu kadar çok engel olmasına tepkisiz kalınmaz. Sayın İstanbul Valisi, lütfen bir öğleden sonra ama özellikle de bir cumartesi günü sivil bir otomobille yolda ilerlemeye çalışın. Zira kamu hakkının ne kadar pervasızca çiğnendiğini siz görmeden işler düzelmeyecek.