Birinci Adam
Doktorlar 3-4 yıl ömrü kaldığını söyledikleri zaman, hemen evlendi kız arkadaşı onunla. Bu kısmı önemsiyorum, zira bu ülkede hastalanan ve hatta gazi olan nişanlısından, erkek arkadaşından ayrılması için ailesinin baskı yaptığı bir sürü genç insan tanıdım, haberlerini okudum.
Eşinden üç çocuğu oldu, bir yandan hastalığı ilerlerken diğer yandan şöhreti arttı. O dönemde kendisi için konuşan bilgisayarı tasarlayan adamın karısı ve aynı zamanda bakıcısı olan bir kadınla ilişki yaşamaya başladı. Ardından ilk eşiyle boşandı, bakıcısı olan kadınla evlendi, sonra ondan da boşandı.
İkinci Adam
İlk evladı daha o görmeden bulaşıcı bir hastalık nedeniyle öldü. Evlendi, eşine ‘Ben konuşmadığım sürece benimle konuşmayacaksın’ diye maddeler içeren bir sözleşme imzalattı.
Bu evlilikten iki oğlu oldu. Boşandıktan sonra önce kuzeninin kızıyla evlenmek istedi. Sonra da bu evliliğe karşı çıkan kuzeniyle evlendi. Kuzenini de sekreteriyle aldattı, hayatına giren başka kadınlar da oldu.
Ölümünün ardından vasiyeti üzerine özel mektupları açıklandığında, evli olduğu dönemde başka kadına yazdığı bin 400 mektup ortaya çıktı. Birinci adam dediğim kişi, çarşamba günü hayata gözlerini yuman Stephen Hawking. İkinci adam da Albert Einstein...
Özel hayatları onların bu dünyaya kattıklarının değerini azaltmaz, isimleri insanlık tarihine yazıldı bir kere. Ancak hemen yakınında yaşayanlar, belki de başka türlü yazılmasını isterlerdi tarihin. Daha mutlu, daha sorunsuz bir hayatı tercih ederlerdi muhtemelen.
Ne garip, dünyayı aydınlatan insanlar da meğer dibine ışık vermeyen mum gibi olabiliyormuş.
Sadece Türkiye’de olur
Dünyanın başka hiçbir ülkesinde televizyon ekranında koca adayı arayan bir karakter, Türkiye’deki kadar ünlü olamaz. Sadece ünlü olmakla kalmayıp, para da kazanamaz. Daha vahimi kazandığı parayla, dudaklarına yaptırdığı estetik ameliyat da dünyanın hiçbir ülkesindeki medyada bu kadar geniş haber olmaz. Çarşamba öğleden sonra, yer gök, ‘Hanife’nin yeni görüntüsü’ oldu. Hanife’ye hiç lafım yok, zira Caner gibi sabun köpüğü televizyon karakterlerinin neredeyse emeklilik çağına geldiği bir ülkeyiz biz. Bunlar ancak ve maalesef sadece Türkiye’de olur.
Kadın olmak yetmiyor bazen
ABD Başkanı Trump, CIA’in başına bir kadın atamakla övünüyor salı gününden beri. Tamam o aldığı nefesle bile övünen birisi zaten ama ortada bir sorun var.
CIA Başkanı olarak atanan Gina Haspel hakkında son derece ciddi işkence iddiaları ve kanıtlarını yok ettiği iddiaları var. Her konuya cinsiyet üzerinden yaklaşanlara bir sormak lazım; işkencecinin erkek ya da kadın olmasının bir önemi olur mu hiç? O yüzden her konuya cinsiyetçi bir gözle bakmamak lazım...
Nereden çıktı bu kadın?
Dünyada canlı yayında maç anlatan üç kadın spikerden birisi Semahat Özdoğan. Beşiktaş-Bayern Münih maçını anlatacağı haberleri çıktığı zaman duydu çoğu kişi adını. Birçok insan, “Nereden çıktı bu kadın?” diye merak edebilir, torpilli diye düşünebilir.
Semahat, kahır çekmiş, çekirdekten yetişmiş bir spor spikeri ve editörüdür aynı zamanda. Türkiye’nin ilk haber radyosu BBC Radyo Foreks’te, 1990’lı yıllarda beraber çalıştık uzun süre. Sadece kendisi değil kardeşleri de medyada çalışan, işine ve futbola sevdalı kişilerdir.
Herkesin tatil yaptığı, kendini sokağa attığı maç akşamlarında radyoda bekler, bültenlerini tamamlardı. 1998’de TRT sınavına girdi ve aramızdan ayrıldı ama işine olan tutkusu hiç bitmedi. Bu arada haber radyosu dediğimiz yer, bir okul gibiydi aslında.
Bugün ekrandan tanıdığınız Sanem Toluay Ilgaz, Sorel Dağıstanlı, Ferda Yıldırım, savaş bölgelerinden uzun zaman yayınlar yapan Erol Candabak, haber kanallarında editörlük yapan Kazım Sönmez, kalemi ve sesiyle haber merkezlerinin aranan isimlerinden Mahmut Karlıdağ, hep o radyodan çıkmış isimlerdir. Nereden çıktı bu kadın ya da bu insanlar diyenlere söylemiş olayım, çok uzun yılların birikimi ve emeğiyle çıktılar...