Allah biliyor ya, Demet Şener işine girmek istemiyordum kesinlikle.
Türkiye’nin en komik adamları tarafından “Ortak nokta” ucuzluğuyla ekranda mağdur edilmiş bir kadındır o.
O olayın üzerinden yaklaşık 16 yıl geçti.
Sonra İbrahim Kutluay ile Demet Akalın’ın ayrılması, sonra Demet Şener’in evliliği, şimdi boşanma meselesi ve iddialar...
Hiç işim olmaz diyordum.
Demek büyük konuşmamak lazımmış...
Dün baktım ki Demet Şener, “Sen de İbrahim Kutluay ile Demet Akalın’ı ayırdın. Yuva yıkanın yuvası olmaz” sözlerine yanıt vermiş ve demiş ki “Resmi nikah olmadan hatta çocuk olmadan yuva mı olur?”
İnsan söylediği lafın nereye gideceğine dikkat etmeli.
Anne olma özlemiyle yanıp tutuşan, bu şansı olmayan, tedavi gören, başarılı olamayan kadınları çok incitir bu sözler.
Üstelik bir evin yuva olması için de illa çocuk sahibi olmak gerekmez.
Mesela Bülent-Rahşan Ecevit ya da Süleyman-Nazmiye Demirel çiftleri...
İstedikleri halde çocukları olmadı ama hayatı birlikte göğüslediler, mücadele ettiler.
Aragon ve Elsa’nın 42 yıllık evliliği için de benzer cümleler kurulabilir.
Resmi nikah meselesine dair de iki kelam etmem lazım:
Amerikalı televizyon yıldızı Oprah Winfrey, tam 30 yıl boyunca Stedman Graham ile ara vermeden, hayatına başkasını sokmadan yaşadı. Nikahlı değiller ama evleri yuvaydı...
Herkesin hayatı kendine, yaşananların beni alakalar eden bir tarafı yok, kim masum, kim suçlu, kim kimi ayırdı, biri arkadaşının sevgilisini elinden mi aldı ya da şu şunu, bu da bunu yaptı.
Ancak yuva kelimesinin içini doldurmak için çocuk şartı konmasına karşı çıkarım her zaman.
DİCLE SÜRMESİNDEN BALTAYA
Pınar Altuğ’un daha anne olmadan, ‘Çocuklar Duymasın’daki rolü nedeniyle yılın annesi ödülü aldığı bir ülke burası.
‘Kurtlar Vadisi’nin önemli karakterlerinden Süleyman Çakır dizide öldü, gerçek hayatta gıyabi cenaze namazı kılındı.
Diziler sadece senaryo ya da oyuncularıyla değil, ürünleriyle de etkiliyor hayatımızı.
‘Asmalı Konak’ dizisinin televizyonlarda fırtına gibi estiği zamanlarda ‘Teke Tek’ programı için Ürgüp’e gitmiştim.
Tam da konağın önünde İpek Tuzcuoğlu’nun canlandırdığı Dicle karakterinin kullandığı sürmeler satılıyordu.
Sonra ‘Aşk-ı Memnu’da Beren Saat’in canlandırdığı Bihter karakterinin kullandığı parfümün çakmaları satılmaya başladı.
O da yetmedi, ‘Muhteşem Yüzyıl’da Meryem Uzerli’nin canlandırdığı Hürrem Sultan’ın kullandığı lavanta yağı diye bir şeyler satışa çıktı.
Şimdi de ‘Diriliş Ertuğrul’ dizisinde kullanılan kılıç ve baltalar yok satmaya başlamış.
Sürme ve kokuyu anlarım, günlük hayatta kullanılır da kılıç-balta neyin nesi arkadaş?
Yoksa Türkiye’de yaygın bir spor olmamasına rağmen arabalarda çokça bulunan beyzbol sopalarının yerini bu kılıç ve baltalar mı alacak?
SAHİL GÜVENLİK KOMUTANLIĞI’NA SORU
Başta Sarıyer sahil şeridi olmak üzere dev balıkçı tekneleri sahilin dibine ağ atıp duruyorlar. Benim bildiğim balıkçı tekneleri sahile 24 metre mesafeden yakına ağ atamazlar. O teknelerin kıyıya olan uzaklıkları hiç ölçülüyor mu acaba? İnsan hakikaten merak ediyor...
146 MİLYON 700 BİN TIK
Burak King ve Eypio’nun, ‘Günah Benim’ şarkısı YouTube’da 10 ayda 146 milyon 700 bin tık almış.
Tarkan’ın ‘Cuppa Cuppa’ şarkısının üç ayda aldığı tık 23 milyon 490 bin.
Derya Uluğ’un ‘Okyanus’u dört ayda 87 milyon 327 bin, Ayla Çelik’in ‘Bağdat’ı beş ayda 63 milyon 500 bin kez izlenmiş.
İrem Derici’nin ‘Kalbimin Tek Sahibine’ klibi iki yılda, 180 milyon 818 bin kere tıklanmış.
Bu kadar rakamı ‘Günah Benim’ şarkısının durumunu anlatmak için yazdım.
Halkın keşfettiği ve patlattığı bir şarkı bu.
Fakat nedense Türkiye’de tüm radyoların çaldığı şarkıları gösteren Telifmetre’de hiç tepelere çıkmadı bu parça.
Hatta radyoların belirlediği ilk 30 listelerine de giremedi.
Tamam şarkı pop değil, gırtlak da arabeske kaçıyor ama halkın sevdiği bir parça neden daha fazla çalmaz ki...
En iyi çalan radyo, dinleyicilerin şarkıları mırıldandığı radyodur. Zaman zaman bu gerçek unutuluyor galiba..
VAMPİR DEĞİL HASTA
BBC Future dergisi çok hoş bir derleme yapmış.
Buna göre gün ışığına çıkamayan vampirler var ya, onlar aslında porfiria hastalarıymış.
Bu hastalığa yakalananlar, güneş ışığına çıktıkları takdirde derileri çeşitli tepkiler verir, hatta kulak ve burunlarını yitirebilirlermiş.
Ve en önemlisi bu hastalarda damaklar çekilir ve dişler olduğundan daha büyük görünürmüş.
Sonra Kurt Adam efsanesi var ya, onun temeli de Avrupa’da kuduz hastalığının henüz bilinmediği dönemlere rastlıyor.
Özellikle de de orman kıyılarında yayılan kuduza yakalanan insanlar böyle bir efsanenin doğmasına neden olmuş olabilir mi?
Dedim ya, ilginç bir çalışma ama özellikle son bölümde yer alan “Vampir kendimizi rahat hissettiğimiz yuvamızdan hep başka yerden gelir” cümlesi en doğrusu galiba.