“Canım Cadılar Bayramı bizim bayramımız mı?” diye kızmayın hemen başlığa.
Bizim çocuklarımız Ramazan ya da Kurban Bayramları’nı artık tatil diye biliyorlar.
Çocukların kutladığı, şeker topladığı ya da yeni kıyafetler giydiği tek bayram Cadılar Bayramı olarak kaldı maalesef...
İsteyen kutlar, beni hiç alakadar etmez ama çocuklarımıza kendi bayramlarını değil de
Hristiyanlar’ın Paganlar’dan devşirdiği bir bayramı öğretiyor olmak bana garip
geliyor doğrusu.
Bayram deyince aklına tek gelen şey, “Tatil dokuz gün mü olur, nereye kaçabilirim acaba?” olan insanlar haline geldik farkında olmadan.
Yazık, çok yazık...
ACUN TELEVİZYONCU DİĞERLERİ KASETÇİ...
Televizyonculuk üzerine çok da yazmaya niyetim yok ama bir hakkı
teslim etmem lazım.
Türkiye’de gerçek anlamda televizyonculuk yapan tek bir isim var, o da Acun Ilıcalı.
Yaptığı işleri beğenir, beğenmez, seyreder, seyretmezsiniz, o ayrı.
Adamın kanalında stüdyolar boş kalmıyor, montaj setleri durmadan çalışıyor.
Diğer kanallar 1980’li yıllarda video kaset seçtiğimiz dükkanlar gibi.
Onlar dizi üzerine tekrar dizi yayınlarken, Acun stüdyo programlarının iş yapabileceğini gösteriyor herkese.
Bir kanalın, tek bölüm diziye ödediği parayı gerektiğinde bir sezon için bir jüri üyesine ödüyor ve iş yapıyor.
Önceden bilet aldığınızda Dominik Cumhuriyeti’ne şu an 2 bin 500 TL civarında bir paraya uçuyorsunuz.
100 kişi götürseniz ödeyeceğiniz para 250 bin TL ki, iyi bir dizinin bölüm başı
maliyetinin 4’te 1’i kadar bu.
Uzun lafın kısası, televizyonculuk sadece dizi yayınlamak zannedenlere inat müthiş bir iş yapıyor Acun Ilıcalı...
TÜRKİYE’NİN ROBERT DE NIRO’SUNA TEKLİF GELMEZ Mİ??
Macera, komedi ya da dram, sinemanın tüm dallarında başarılı olmuş az sayıdaki oyuncudan biridir Robert De Niro.
Türkiye’deki karşılığı kim derseniz Şener Şen derim hiç düşünmeden.
MESELE ŞORT DEĞİL BACIM....
28 Şubat sonrasında, Nişantaşı kafelerinde, başı örtülü kadınları görmeye tahammül edemeyenler vardı.
Aynı kafa, Uludağ’da kayak yapan, Antalya’da da haşema giyen kadınları da görmeye
tahammül edemezdi.
Kadınların kıyafetleri üzerinden yargılanmasına, kabul görüp görmemesine karşı
çıkıyorsak, otobüste şort giydiği için saldırıya uğrayan kadına da hep birlikte sahip çıkacağız.
Saldırgan çoğunlukla dinimiz, zaman zaman da akıl sağlığı ve tahrik edici olmaya sığındı, serbest bırakıldığı duruşmada.
Siz hiç Hanım Yeşilyurt adını duydunuz mu?
Başörtülüydü, kızıyla beraber güpegündüz kaçırıldı, tecavüze uğradı.
Kızını 90 yerinden bıçaklayarak öldürdüler. Hanım Yeşilyurt da yaşayan ölüler kervanına katıldı o gün.
Yani hastalıklı ruhların tahrik olması için şort falan giymeye gerek yok.
Ve yasalara göre, akıl hastanesinde en az üç ay gözlem altında tutulmasıgereken bir adamı, aramıza salan yargı sistemimiz, size de helal olsun...
“AĞZINA BİBER SÜRERİM...”
Tanıdığım tüm acı biber meraklıları tıpkı avcılar gibi hikayelere sahip.
Hemen hepsi, bir yerlerde, bugüne kadar hiç yemedikleri kadar acı bir biber yediklerini
söylüyorlar.
Oysa durum pek anlatıldığı gibi değil.
Scoville Acı Ölçeği diye bir ölçek var ve biber türlerinin acılığı buna göre belirleniyor.
Dünyanın en acı biberi ‘Carolina Reaper’ denilen biber türü ve Türkiye’de yetişen biberlerden 220 kat daha acı.
“Ağzına biber sürerim” deyip, eline yeşil biber alanlara da bir haberim var; dünyanın en acı 10 biberinin rengi de kırmızı...
TOPUK KANI VE ANAYASA MAHKEMESİ....
Bebeklerden belirli sağlık testlerinin yapılabilmesi için topuk kanı alınır.
Bunu kabul etmeyen bir aile hakkında açılan dava Anayasa Mahkemesi’ne taşındı.
Mahkeme doğru kararı verdi ama aileleri anlamak güç.
Topuk kanı alınır, mesela, çocuğun PKU hastası olduğu anlaşılırsa dikkatli bir diyetle zeka gelişimini sağlamak mümkün.
Aksi, göz göre göre facia ve bir ömrü daha ilk saatlerinde harcamak demek.
Türkiye’yi yönetmek hakikaten çok zor iş...