Bir çocuk ailesine, hele ki bir kız çocuğu babasına isyan ettiğinde, orada bir sevgisizlik değil, daha fazla sevilme ihtiyacı var demektir... Bir kız, babasını kıracak cümleler kuruyor, canını acıtmaya çalışıyorsa, sebep; öfke ya da intikam duygusu değil, canı çok yanan ve bunu ancak can yakarak ifade etmeye çalışan bir çocuk var demektir.
Bir kız çocuğu, “Babam beni hiç sevmedi” diyorsa, orada göstermek istediği sevgiyi gösterememiş bir kalbin isyanı var demektir. Çok romantik bulabilirsiniz yazdıklarımı ama bir düşünün lütfen: Hangi çocuk babası için dünyadaki en değerli varlık olma duygusundan vazgeçer ki?
Babasının sevgisi ya da ilgisi eksik kalan bir çocuk, ne kadar parası olursa olsun biraz eksik kalmaz mı?
Hele de bir kız çocuğundan bahsediyorsak...
Kızlar büyüdüklerinde, sevdikleri adamlarda babasından izler arar, ne kadar çok iz bulursa, o kadar çok sever ve güvenir...
Ferhat Göçer’in kızının babasına olan isyanını dile getirdiği satırları, söylediklerini okuyorum günlerdir...
İçinde abartı, haksızlık var mıdır, bilmiyorum, belki vardır...
Ama çocuklarımız bizim onlara verdiklerimiz ya da veremediklerimiz yüzünden hata yaparlar.
Baba olmak demek, çocuğun hata yaptığı zaman önce kendini eleştirmek sonra da aynı hatayı tekrar yapmaması için çaba göstermek demek değil midir biraz da?
Göçer’in kızının söylediklerine dair basın toplantısı yapma kararını duyduğumda öfkelendim fazlasıyla...
Kalemimin ucunu en sivri hale getirdim, olaya dair eski defterleri kurcaladım, ömrümün en sert yazılarından birine hazırladım beynimi. Sonra o haber geldi, basın toplantısından vazgeçti, “Aile arasında halledeceğiz” dedi.
Olması gereken oldu, Göçer, kızına çok güzel bir “Seni seviyorum kızım” dedi.
Bundan sonrası çok daha kolay olacaktır çünkü her kız çocuğu için babası yenilmeyen bir kahramandır zaten...
Seviyor, sevmiyor...
Ceren Hindistan, “Mustafa Sandal’la aşk yaşıyor mu?” iddialarına kapıyı kapatmamıştı.
“Türkiye’de ona aşık olmayacak kadın yoktur, yazışmalarımız çok özel ama açıklayamam” falan demişti iki hafta önce.
Bir baktık ki, şimdi ateş püskürüyor Sandal’a, “Aşk yoktu” diye de devam ediyor, bir başka kadının adını vererek...
Dizi de olsa bu kadarı da saçma diyeceğimiz şeyler, gerçek hayatta karşımıza çıkıyor ki, hem ona hem de bize yazık...
Dantelli çamaşır kararı
İrlanda’da bir mahkemede, 17 yaşındaki bir genç kızın tecavüz davası görüldü. Mahkeme, 27 yaşındaki sanığın, “Benimle buluşmaya geldiğinde dantelli çamaşır giymişti” savunmasını inandırıcı buldu ve beraat kararı verdi. Konu, İrlanda Parlamentosu’nun gündemine geldi, bir vekil durumu elindeki çamaşırla protesto etti. Bu karara bakacak olursak kadınlar çamaşırlarını kendileri için giymiyorlar.
Yıllar önce de İtalya’da ‘Kot pantolon giyen kadın tecavüze uğramış olamaz çünkü çıkarması zor’ diye bir karar verilmişti. Kadın olmak dünyanın her yerinde, modern geçinen ülkelerde de zor.
Damacana su fiyatları
İstanbul’da aynı marka damacana su fiyatları neredeyse her ilçede farklı satılıyor. Bu da yetmezmiş gibi bildiğimiz su en fazla zam gören ürün haline geldi bir şekilde.
“Neden?” sorusuna tatmin edici bir cevap verebilecek kimse var mı?
Bu ülkeden Ahmet Kaya geçti
Sonun başlangıcı olan Magazin Gazetecileri Derneği gecesinde ona saldıran kim varsa özür diledi...
“Vay Şerefsiz” diye manşet yapan genel yayın yönetmeni de pişmanlığını birden çok kere tekrar etti. Bunları biliyoruz da o manşete neden olan konsere dair yapılan yargılamada Ahmet Kaya’nın masum bulunduğunu bilmiyoruz. Çoğu kişi Kaya’yı terörle ilişkilendirmeye çalışıyor da, cenaze töreninde ailenin PKK’ya koyduğu tepkiyi bilmiyor. Bu ülkenin 12 Eylül yetiştirmesi kuşaklarına Attila İlhan’ı öğreten adamdır.
Bir sürü genç, Ahmed Arif, Nazım Hikmet ve Hasan Hüseyin Korkmazgil adlarını ilk Ahmet Kaya kasetlerinin kapağında gördü.
Devrimci Sol da çok sevmezdi aslında Kaya’yı. ‘Yorgun Demokrat’ albümünden sonra bir dergide kapak olmuştu sanatçı, “Devrim mücadelesi asla yorulmaz” diye.
“Bu ülkede polisle başı belaya girmedi mi?” derseniz, girdi elbette ama siyasi bir suçtan değil, satın aldığı araba kaçak çıktığı için dert çekti.
Bodrum’da, beş yıldızlı otellerde değil Gül Motel’de tatil yapardı, mutlu olurdu Vedat Türkali gibi güzel insanlarla aynı masayı paylaşmaktan... Ölüm haberinden üç gün sonra Finansal Forum’da,
‘12 Eylül kuşağına şairleri tanıtan adam’ diye yazmıştım.
Annem, “Aman oğlum seni de terörist sanırlar” diye endişe etmişti o zaman.
Kaya, Kürtçe klip çekmek istediğini söylediği için linç edildi, bir gecede hafızalardan silindi tüm şarkıları.
TRT Kurdi var bugün, meselenin dil değil, söylenenler olduğunu anlamamızı sağlayan... Sonra bu akşam TRT Müzik’te Kaya’nın ölüm yıl dönümü olduğu için özel bir program yayınlanacak.
Bunları yazarken aklımda “Bu bir kılıç balığının öyküsü” diye başlayan şarkısı var... “Yazılmasa da olurdu” diye devam eder parça, keşke bu yazı da yazılmak zorunda kalmasaydı.