Bir kadının “Evim” dediği yerin kapısından son kez çıkışı önemlidir bana göre.
“Evim” denilen yerden, gerekçesi ne olursa olsun, erkeğin gitmesi gerektiğine inanan biri olarak söylüyorum bunu.
Bir sürü erkek, ilişki başlangıcında, kadını yaşadığı hayattan bir üst seviyedekine taşıyor önce.
Ardından ilişki eskiyor, çatlayıp, patlıyor, erkek, kadına, “Hadi eski hayatına dön artık” diyor, adil bulmuyorum bu duruşu.
Her neyse, dedim ya bir kadının “Evim” dediği yerin kapısından son kez çıkışının adil olması gerekir.
Erkek, kadını ya da o anı görmek istemez, o sırada evde olmamayı tercih edebilir.
Çoğunlukla da böyle olur zaten kapıdan son çıkışlar...
Kapıya kadar uğurlamak, bavulları aracın bagajına yerleştirmeye yardım etmek de bir seçenek ama nedense gelmez aklımıza. Oysa onca zaman birlikte kurulmuş hayaller, geçirilmiş zamanlar adına bile olsa yapılabilir kolaylıkla. Hepsini anlarım ama kadın evin kapısından son kez çıkarken yatıp uyumayı, “Sizinle şoförüm ilgilenecek” demeyi anlamam. Serdar Ortaç, böyle yapmış eşi Chloe giderken... Ayıp etmiş bana göre. Ama asıl ayıp, bu işin magazin basınına sızıdırılmış olması.
Çıkardığı ikinci albümün adı ‘Ben Adam Olmam’dı Ortaç’ın, olayı ve medyaya sızdığını görünce aklıma o çalışmanın adı geldi nedense...
Peki Nihat ne yapsın?
Babası çok erken yaşta ölmüş, gereğinden çok daha önce aile sorumluluğu almış bir çocuk düşünün.
Sütlüce’de uykuluk ayıklamak dahil bir sürü iş yapmış olsun.
Sonra o çocuğu Avcılar’da, bir çay bahçesinde garson olarak düşünün.
Müşteriler istediği ve ısrar ettiği için türküler söyleyen biri.
Sonra çok küçük yaşta, tek başına, hayal kırıklığıyla biten bir gurbet, Almanya bölümü ekleyin hikayeye...
Böyle başlıyor Nihat Doğan’ın öyküsü...
Bazı davranışlarını, iddialı cümlelerini geçmişte eleştirdiğim birisi.
Ama diğer yandan düşünüyorum da, kariyerini kadı döverek sürdürmüş birisi de değil, en azından kendini geliştirmek için çaba gösteriyor hep.
Bu yazı, Doğan’ı ya da fikirlerini savunma yazısı değil kesinlikle.
Yıllar sonra Çelik’in 90’lara damga vuran ‘Hercai’ şarkısını yeniden yorumladı.
YouTube’da kısa sürede 1 milyona yakın seyredildi klibi ama sonra devreye Doğan sevmeyenler girdi.
Üst üste şikayet ediyorlar adamın video’sunu, yayından kalksın diye uğraşıyorlar.
Siyasi cümlelerini ya da sivri konuşma tarzını her zaman eleştirmek mümkün de, birini yok etmeye çalışmak fazla acımasız bir tavır değil mi?
“Belediye konserleriyle durumu kurtarırsın” dedim, “Bugüne kadar sadece bir kere ücretli konsere çıktım, o da Ankara’da. Herkes başka türlü düşünüyor ama değil” diye yanıtladı takılmamı.
İnsanların fikirlerini eleştirmek yerine, karakterlerine saldırmaya başlayalı çok uzun zaman oldu bu ülkede, onu biliyordum.
Sevmediğini yok etmeye çalışma aşamasına da gelmişiz, onu yeni öğrendim.
Evladım maaşını alsana sen!
Chicago Üniversitesi’nin dört yıllık lisans programını üç senede onur derecesiyle bitirdi.
Ardından dünyanın en saygın okullarından biri olan, London School of Economics’te siyasal ekonomi üzerine yüksek lisans yaptı.
Tüm bunları burslu olarak tamamladıktan sonra dünyanın en büyük şirketlerinden birine, Türkiye standartlarına göre oldukça iyi bir maaşla işe girdi.
Sonra “Ülkeme borcum var” diye geri döndü.
Bir start up girişimi başlattı, yabancı sermaye buldu, iki ayda çoğu beyaz yakalı 140 kişiye istihdam sağladı. Bugün zarar etse bile, yabancı yatırımcısını, Türkiye’nin geleciğine ve kurduğu iş modelinin iyi bir model olduğuna ikna ediyor.
Ofisi aynı zamanda evi, orada yatıp kalkıyor haftalardır.
Adı Oğuz Alper Öktem bu delikanlının, İstanbul sokaklarında gördüğünüz, elektrikli scooter iş modelinin kurucusu.
Mantığı 0 ile 5 kilometre arasındaki yolculukları bize otomobilsiz yaptırmak olan mikromobilite kavramını hayatımıza sokmaya kararlı genç bir adam.
“Evladım bu diplomalarla binlerce dolar maaş alırsın, niye uğraşıyorsun?” diyenlere inat, çalışmaya devam ediyor.
Bu ülkenin geleceği, bu genç beyinler sayesinde çok daha iyi olacak.
HAYATA KARŞI DURUŞ
Merve Boluğur, “Hayata karşı duruşum” notuyla paylaşmış bu fotoğrafı.
Sanatçı bu karede ne demek istemiş diye uzun uzun düşünmeye gerek yok aslında.
Güzel bir kadın olduğunu, naif bir cümleyle birleştirerek göstermek istemiş aslında.
Aynı anda, çeşitli dallarda büyüyen gelişen bir oyuncu Boluğur.
Girişimci bir yanı var, risk almayı biliyor ki, hayata karşı asıl duruş da yaptıklarımızdır aslında.
Kendisine haksızlık yapmasın diye yazmak istedim...
SEVİYORUM BU ADAMI
Ata Demirer’in bu fotoğrafı dün çok konuşuldu.
‘Karayip Korsanları’ filmindeki Jack Sparrow kostümüyle sahneye çıktı ya Demirer, herkes şaşırdı.
Oysa Jack Sparrow karakterini canlandıran Johnny Depp’in tüm hayatı boyunca denizde geçirdiği süreyi bir sezonda denizde geçiriyor komedyen.
Çok sevdiğim bir arkadaşım, Marmaris Bozburun’da tatil yapan Demirer portresi anlatmıştı bana.
Masasında tek başına, denizi seyrederken şarkılar mırıldanan bir adam o.
Flaşları ve samimiyetsiz ilişkileri sevmiyor olmalı ki, hep uzağında durmaya çalışıyor.
Kendi yolunda, bildiği gibi yaşıyor, bazen unutturuyor bize kendisini.
Bu kostümü giyme hakkı en çok ona ait bir hak, orası kesin de...
Bir durup düşünmek lazım, bu adam, kalabalıklardan, flaşlardan neden kaçıyor ve naif yanlarını ne kadar tanıyoruz acaba diye...