Hande Subaşı’yla Volkan Düzgün arasındaki birliktelik bitmiş. Bir sürü ilişki başlıyor bitiyor zaten ama bu ayrılığın gerekçesi o kadar ilginç ve üzerinde konuşulması gereken bir konu ki, yazmadan edemedim.
Önce gerekçeyi yazayım; Düzgün, oyuncudan halen menajerliğini yapan eski eşi Can Tursan’la ilişkisini bitirmesini istemiş.
Belli ki, o iş ilişkisi bitmeyince, arada yaşanan duygusal bağ kopmuş.
Erkekler, hayatlarındaki kadının sadece şimdiki zamanını değil, geçmişini de kıskanırlar genellikle.
Eski sevgili ya da eski eş ile kadın arasında iş, sağlık ve zaman zaman çocuk da dahil olmak üzere hiç diyalog olmasın isterler.
İlk bakışta ‘Neden olsun ki zaten?’ diye düşünmek mümkün.
Ancak diğer açıdan baktığınızda, kıskanç bir adam için asıl tehdit, eski sevgili ya da eşten çok bilinmeyen ve yeniden gelen tehdittir.
Denenmiş ve başarısız olmuş bir ilişkiyi bitirirken, tüm detaylarıyla düşünür kadın ve bir kere noktaladıktan sonra da kolay kolay tekrar diriltmez.
Bu vakada yaşananın özeline dair cümle kurmam doğru olmaz, o yüzden soracağım soruyu da genel olarak değerlendirmenizi rica ediyorum:
Boşandığı eşiyle iş ilişkisi süren bir adam, bir zamanlar hayatında olduğu kadının, yeni ilişkisinde, kendisiyle olduğu zamandan çok daha mutlu, huzurlu olduğunu gördüğünde ne hisseder acaba?
Kıskançlık yakıcı bir duygu, mantığa da pek yer bırakmaz genellikle ama insan “Seviyorum” dediği kişiye güvenmeyi bilmeli.
Bir kadın “Bitti” dediyse, gerçekten bitmiştir çünkü...
Aferin sana DilhanMEF’in her sene dağıttığı ‘Fark Yaratanlar’ ödüllerini önemseyenlerdenim.
İyi eğitim alan gençlerle kafamın ne kadar uyuşup uyuşmadığını kontrol ederim ödülü kazanlara bakıp.
Her sene olduğu gibi bu sene de, “Bravo çok doğru” dediğim isimler de oldu, “Ben olsam başkasına verirdim” dediklerim de...
Bizim memleketin genelinde aksi bir hava olsa da, farklı düşünceler, tercihler, inançlar zenginliktir her zaman.
Bu sene ‘Fark Yaratanlar’ arasında çok popüler isimler de var, isimleri çok bilinmese de başta eğitim olmak üzere hayatımıza dokunmuş olanlar da...
Ama birini, Dilhan Şeşen’i, özellikle yazmak istedim.
Dilhan’ın annesi liseden sınıf arkadaşım, babasını ve amcasını önce dinleyici, sonra radyo yöneticisi olarak yıllardır tanıyorum zaten.
Bu yazıyı yazma sebebim bunlar değil ama daha henüz 20 yaşında olan ve “Özümü bulmaya çalışıyorum” diyecek kadar cesur yüreğine yazıyorum.
“Düşe kalka öğreniyorum” diyen ama diğer yanda kendine çizdiği yolda ve müziğinde her gün üstüne koyan yanı için yazıyorum.
Yaşıtlarının, ayna karşısında pozlar verip üne ve paraya kavuşmak istediği bir dünyada, soyadı avantajını görmezden gelip, sıfırdan başlama cesareti için yazıyorum.
Bu yazdıklarım Dilhan’ın yeterince fark yarattığını anlatmak içindi.
Aferin kısmı da, yarattığı farkın artık iyice fark edildiği bölüm için...
Bilmeden yazmak
hata yaptırırAsena’nın sosyal medyada paylaştığı bu fotoğraf çok konuşuldu.
Bir sürü insan yorum yaptı, hatta bazı medya sitelerine göre sosyal medya kullanıcları, Asena’nın eşi Hasan Dere’nin aracındaki ışıklandırma üzerinde durmuş.
Yorum yapanlar yazabilir ama medya bu yorumları yazıyorsa altına doğru bilgiyi de yazmalı.
Söz konusu aracın, isteğe bağlı olarak satılan 64 renkli ortam aydınlatması olan bir paketinden satın alırsanız, aynı görünümü elde ediyorsunuz.
Yani özel olarak yapılmış bir ortam aydınlatması ya da bazılarının ima ettiği gibi bir görgüzlük durumu yok ortada.
Arabanın fiyatı da Türkiye’de 1.5 milyon TL seviyelerinde ama Almanya’da 600 bin TL’ye alınabiliyor.
Yani uzaydan gelmiş araba muamelesi yapmamak gerekiyor gördüğümüz kareye...
Türkiye’nin
tek şiir kulesiDün, Bursa Nilüfer’de, Türkiye’nin tek Şiir Kulesi’ni gördüm.
Sadece yapılmış ve bırakılmış bir kule olsa, şehir süsü sayar geçerdim ama yaşayan bir yapıdan söz ediyoruz.
Her gün saat 14.00’te, Nilüfer Belediyesi Kütüphanesi’nden bir görevli şiir okuyor dinlemek isteyenlere...
Türkiye’de en az basılan kitap türünün şiir kitapları olduğunu düşününce, umutlanıyor insan.
Bu uygulamayı başlatan Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, şimdi CHP’nin Bursa Büyükşehir Belediye Başkan Adayı.
Seçimi kazanır ya da kazanamaz bilmiyorum ama yerine hangi partiden, kim seçilirse seçilsin bu uygulama devam etmeli.
İster Nazım Hikmet’in, ister Necip Fazıl’ın şiirleri okunsun fark etmez yeter ki bir meydanda şiir okunmaya devam etsin.
Fena halde şaşırdım ve söyledimÇarşamba günü RTÜK Medya Buluşmaları toplantısı vardı, Dolmabahçe’de.
Toplantıya beni götüren mesai arkadaşım, “Bekleyeyim mi sizi?” diye sordu, “Bekleme, toplantı geç başlar, en az 15 dakika RTÜK Başkanı konuşur, yarım saat de Kültür ve Turizm Bakanı konuşsa kafadan bir saat gider, üzerine soru-cevap kısmını ekle, o da bir saat... En iyisi ofise dön, ararım” dedim.
Sonra içeri girdik, yerlerimizi aldık, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy, RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin ve RTÜK üyeleri geldi, herkesle el sıkıştı, hepsi klasikti.
Sonra sunucu arkadaş, açılış konuşması için sözü RTÜK Başkanı’na verdi.
Başkan, hepi topu üç dakikada bitirdi konuşmasını, birinci şoku yaşadım.
Sonra sıra Ersoy’a geldi. Sayın Bakan, RTÜK’le medya kuruluşların arasındaki iletişimin önemli olduğunu, RTÜK’ün sadece denetleme aracı olmadığını söyledi ve “Asıl ben sizi dinlemek istiyorum” deyip, sözü medya kuruluşlarının temsilcilerine bıraktı.
Sayın Bakan’ın ve RTÜK Başbanı’nın toplam 5-6 dakika konuştuğu bir ortamda dilediği kadar konuştu medya temsilcileri.
Sıra bana geldi, ilk üç maddede toplantıya dair fikirlerimi söyledim, son madde olarak da “Bugüne kadar bir sürü toplantıya katıldım, yetkililerin bu kadar çok dinlediği, katılanların da bu kadar çok konuştuğu başka toplantı görmedim, şaşkınım ve teşekkür ederim” deyip mikrofonu kapattım.
Şaşkınlığım toplantı bitiminde de sürdü, Sayın Bakan ve RTÜK Başkanı, kapıda tek tek elini sıktı katılımcıların...
Dışarıda biraz bekledim, beni bırakan arkadaşım arabaya binerken “Tahmin ettiğiniz oldu galiba” dedi, “Yok dedim, tam aksi oldu.” Sonuç olarak, karar vericiler tarafından sabırla dinlenmek güzel şeymiş...