Biri tıp fakültesi öğrencisi, diğer üçü de üniversitede okuyor. İşitme engelli bir vatandaşı vücudunda kırıklar oluşacak kadar acımasızca dövdüler bir minibüste. Şimdi tutuklular, ilk celsede serbest kalırlar, medya da o zamana kadar unutmuş olur zaten. Hem fiziki hem de yaşadığı travmayla tek acı çeken de dayak yiyen işitme engelli vatandaş olur.
Çukurova Üniversitesi Yönetimi, sadece yasa değil siz de ceza vermelisiniz bu şehir eşkıyalarına, insanlık fukaralarına! Bildiri dağıtırken gözaltına alınan öğrenciyi üniversiteden uzaklaştıran sistem, bu zorbaları da cezalandırmalı. Böyle üniversite öğrencisine, böyle doktor adayına ihtiyacı yok bu ülkenin, o yüzden gereğini yapmanızı diliyoruz.
Bravo(!) Habertürk sana...
‘Maslak’taki özel bir hastanenin acil servisinde, öksüren çocuğun ateşi bekleme salonunda ölçüldü.’
Sağlıkla ilgili uzun bir haberin giriş bölümünde işte bu cümleyi okudum Habertürk’te. Skandal örneği diye yazdıkları şeyin aslında yüzde 100 doğru bir uygulama olduğunu görünce kalanını okumadım haberin... Eğer bir bebek ya da çocuk, acil servise gelirse, müdahale odası ve doktor kontrolünden önce ateşi ölçülür, havale geçirme ihtimali varsa, soğuk suya sokulur.
Acil servisler doğaları gereği poliklinik gibi çalışmaz, önce hastalığı en ağır olana müdahale eder. Bazen hastanelerde duyduğunuz ‘mavi kod’ anonsu var ya, o ölüm tehlikesi olan hasta demektir, yardım edebilecek her sağlık çalışanı, diğer işlerini bırakır, o hastaya müdahale eder.
Sağlık çalışanlarının, sistem bilmeyen hasta yakınları tarafından dövüldüğü ve öldürüldüğü bir ülkede, bu tarz haberler yaparken biraz özenli davranmak, mesleğimizin verdiği soru sorma hakkını kullanmak gerekir. Soru sormak saçmalamaktan daha iyidir her zaman.
Çocuklara porno reklamı
Çocukların, akıllı cihazlarla tek başlarına sanal dünyada dolaşmasına izin vermemek adına bir nedenimiz daha oldu. Zararlı bir yazılım, Google Play Store’da çoğunlukla çocukların ilgilendiği 60’tan fazla uygulamada porno reklamı gösterilmesini sağlamış. O reklamları kaç çocuk gördü, nasıl etkilendi bilme şansımız yok, sadece olayı ve zararlı yazılımın kaldırıldığını biliyoruz. Akıllı cihazlara dadı muamelesi yapan tüm ebeveynlere önemle duyurulur.
Hiç sevmedim bu fotoğrafı
Ahmet Kural ve Sıla, ayrı ayrı sevdiğim iki insan... Bir ilişki yaşadılar ve ayrıldılar. Onlar söylemek istedikleri kadarını söyledi, kalanı da kimseyi alakadar etmez ve etmemeli... Ancak salı akşamı sosyal medyada dolaşmaya başlayan ve ‘Ayrılığın sebebi bu fotoğraf mı?’ diye internet sitelerine taşınan bu kareyi hiç sevmedim.
Sıla ve bir işadamı yemek masasında bu karede ama fotoğrafta sevmediğim şey, durum değil. Bu kareyi dolaşıma sokan kişi sadece Sıla’yı değil, Ahmet Kural’ı da hedef alıyor bana göre. Yemek yediği için ‘ihanet eden’ Sıla, el altından ‘fotoğrafı sızdırarak’ can yakan Ahmet Kural, imajını verme çabası bu. Fotoğraf her yerde kullanılmamış olsaydı, yok saymayı tercih edecektim ama dün sabah baktım yayılmış. Kötü niyetli bir kare bu, başka bir yorum da gerektirmiyor.
Baba, dede, gazeteci ve patron Birand...
Mehmet Ali Birand, kanser teşhisi konduktan sonra hiç ağlamadı. Taa ki eşi Cemre Hanım, oğulları Umur’a gidip, babasının hastalığını anlattığı geceye kadar. Cemre Hanım, eve döndüğünde “Umur ne dedi?” diye sormuş Mehmet Ali Abi, çok üzüldüğünü öğrenince de gözyaşlarını serbest bırakmış.
Kemoterapi tedavisi görürken, yazısı ve haber notlarıyla uğraşacak kadar işine aşık bir adamdı. Beyaz Saray’dan tutun da Kıbrıs zirvesinin yapıldığı Burgenstock’a kadar birçok yerde farklı kurumlar adına da olsa beraber çalıştık, kamerayı unuttuğuna sadece bir kez şahit oldum.
Koç Üniversitesi’nde ‘Abbas Güçlü ile Genç Bakış’ programına katıldığı gün, sürpriz olarak sahneye gelen torunu Umberto Ali’yi kucağına aldığı an, ne kamera ne de yayının bir önemi kalmadı onun için... Şanslı adamdı Mehmet Ali Abi... Düşünsenize, 1974’te Cenevre Konferansı sırasında tuvalete giriyor, bir dakika sonra yan pisuvara herkesin peşinde koştuğu dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı James Callaghan geliyor. Şansını yaratan adamdı Mehmet Ali Abi, en iyi röportajı ve en flaş haberi almak için hem koşar hem de herkesi koştururdu.
Ölmeden önce yıllarca sağ kolu olarak çalışan Nilgün Özkaleli’yi sınıf arkadaşı Ünal Aysal’a emanet etmişti. Kaç kişi sevdiklerinin kendisinden sonraki hayatını düzenleyecek cesareti gösterebilir, bir düşünün lütfen... Neyse ki Ünal Aysal’ın emanete nasıl davrandığını ve ne yaptığını görmedi Mehmet Ali Abi, görse çok ama çok üzülürdü... Sevindiği zaman “Yaşşa” diyen bir büyük habercinin ölüm yıldönümü bugün... Cennetinde huzurla uyu Mehmet Ali Abi...