09.12.2011 - 20:54 | Son Güncellenme:
ALİŞAN ÇAPAN
...adlarını hip-hop tarihine altın harflerle yazdıran De La Soul, ilk kez İstanbul’da. Grup üyelerinden Kelvin Mercer, 22 yıllık müzik serüvenlerini Milliyet Sanat’a anlattı
1980’li yılların sonu ‘black music’ adına altın çağ olmuştur desek yeridir. Hip-hop’un dünyayı istilası devam ederken, 1989’da piyasaya öncekilere hiç benzemeyen bir albüm düşer: ‘Three Feet High&Rising’. New York çıkışlı üç genç rapçiden oluşan De La Soul, hip-hop müziğine çiçek çocuklarının esintisini taşımış, ilk albümleriyle bu müzik türünün önünde kapılar açmıştır. De La Soul, ilk albümlerini yayınladıktan 22 yıl sonra bu akşam Ghetto’da sahne alacak. Grup üyelerinden Kelvin Mercer, nam-ı diğer Posdnuos’a ulaştık ve kendisinden başarı hikayelerini dinledik.
* İlk albümünüzün gelmiş geçmiş en iyi hip-hop albümlerinden olduğu konusunda hemen herkes hemfikir. Bu değerlendirme hakkında ne düşünüyorsunuz? Albümün kayıt dönemi nasıl geçmişti?
Stüdyoya girdiğimizde, “Bir taraftan işi öğrenirken bir taraftan da makara yaparak çalışırız” diye düşünmüştük. Öyle de oldu. Herkes evden anne-babasının plaklarını getirdi, albümün groove’unu bu plaklar üzerine kurduk. Stüdyoya ne kadar kararlı adım atarsak atalım, kayıt süreci kendiliğinden gelişen olaylara açık bir ortam. Mesela başlangıçta ‘Buddy’ şarkısında Jungle ile QTip’in olduğunu hatırlamıyorum. Muhtemelen o gün stüdyoya uğramışlar, kendilerini şarkı söylerken bulmuşlardı. Bunun gibi bir sürü sürprizle geçmişti kayıtlar.
* Kadim dostunuz Prince Paul’ün De la Soul’un müziği üzerinde etkisi nedir?
Paul grubun büyük biraderi ve akıl hocasıdır, bize o kadar çok şey öğretti ki. Müziğimize sayısız matrak an armağan etti ve her şeyden önemlisi, zihnimizi açıp deneysel olma cesareti aşıladı.
* İlk albümle ortalığa saçtığınız ‘Daisy Age/Papatya Çağı’ neden ve nasıl sona erdi? Bütün o neo-hippi imaj, rengarenk papatya görselleri bir anda ortadan kayboldu...
‘Daisy Age’ bizim için devam ediyor. Açılımı ‘DA(The) I(Inner) S(ound) Y(All)/Yüreğinizin Sesi’. Her zaman içimizden geldiği gibi müzik yaptık. Öldürdüğümüz aslında papatyanın kendisi değil, imajı. Bir süre sonra insanlar grubun asıl mesajını kaçırmaya, ‘papatya çağı çocukları’ imajına takılmaya başladı; biz de iş uzamadan bitirmeyi uygun gördük.
* İkinci albümünüz, ilk albümünüzün başarısına tepki miydi? Her iki albümde söz yazarlığı ve müzikal anlamda kopuş olduğu söylenebilir mi?
Albümün adı ‘De La Soul Is Dead’, “Ölümden sonra hayat vardır” anlamına geliyor, yeni bir varoluşu simgeliyor... ‘Nostaljik hippi’, ‘rengarenk çiçek çocuğu’ imajından uzaklaşıyor, yeni bir döneme adım atıyorduk. Büyüyorduk, insan ve müzisyen olarak gelişiyorduk. Basından önce davranıp üzerimizdeki imajı öldürmemiz gerekti. İnsanlar çıkışımızı renkli bir imajdan, giyinip kuşanmaktan ibaret sanmamalıydı. İkinci albümde irademizi ortaya koyduk.
* 1993 tarihli ‘Buhloone Mindstate’, en yetkin albümünüz olarak tanımlandı ama en az satış yapan çalışmanızdı. Ticari başarıyla müzikal başarı arasında ters orantı mı var?
Ticari başarı albümünüzün çok satması anlamına geliyor. Müzikal başarıysa, eleştirmenler tarafından onaylanmak demek. Albümün caza göz kırpan yumuşak tınısı o zamanlara uymuyordu. ‘Buhloone Mindstate’ insanların dinledikçe, zamanla farkına vardıkları, tadını çıkardıkları bir albüm oldu.
“Bugüne kadar kimse bizi istanbul’a çağırmadı”
* 20 yılı aşkın süredir sahnelerdesiniz ve ilk defa İstanbul’a geliyorsunuz. Neden bu kadar uzun sürdü gelmeniz?
Evet bu İstanbul’daki ilk konserimiz olacak ama son olmamasını diliyoruz. Neden bu kadar geç kaldığımıza gelince... Büyük ihtimalle bugüne kadar kimse bizi çağırmamıştır da ondan.