21.10.2008 - 01:00 | Son Güncellenme:
ŞENİZ ERTENsenizmba@hotmail.com
“KARAMEL” adlı dizi ile ekrana dönmeye hazırlanan Emre Kınay, ödül almanın ne oyuncuya ne de izleyene faydası olduğunu söylüyor. “Kimse tebrik etmiyor, havalanmıştır diye selam vermiyor” sözleriyle ödül aldıktan sonra yaşadıklarını anlatan Kınay, “Damgalanmak üzere alıyorsunuz ödülü!” diyor.
ÖDÜL aldıktan sonra çıkan dedikodular bir yana yapımcıların da “Bu şimdi fiyatına zam yapmıştır” kaygısıyla iş teklif etmediğini söyleyen Kınay, sözlerini şöyle bitiriyor: “İstanbul Film Festivali’nde, ‘İnşaat’la en iyi erkek oyuncu ödülünü aldım. Ardından, bir buçuk yıl film teklifi gelmedi!”
Hikâyenin acı tarafıyım
“Karamel” ile ekrana dönmeye hazırlanan Emre Kınay, dizideki rolünü, “Şeker, karamele dönüşürken yanmaya başlayınca, bir yerden sonra acılaşır. Ben de dizide, hikâyenin acı tarafını temsil ediyorum” diye anlatıyor
Kariyerinde 25 tiyatro oyunu, altı yönetmenlik ve üç de sinema filmi olan Emre Kınay, son üç sezon “İki Aile” adlı dizide İclal Aydın’la başrolü oynadı. Kınay, bugünlerde Ahu Türkpençe ile başrolü paylaşacağı “Karamel” dizisi ile evlerimize konuk olmaya hazırlanıyor. Kınay, dizinin yanı sıra kızının adını verdiği Duru Tiyatrosu ile de ilgileniyor. Şöhretin, ne ona ne de izleyene faydası olduğunu düşünen Kınay, ödül aldığına ise neredeyse bin pişman olmuş!
Sizi daha çok dizilerden tanıyoruz, ama aslında tiyatro kökenli bir oyuncusunuz...
Mimar Sinan Üniversitesi Tiyatro Bölümü mezunuyum ve şimdi, aftan sonra, yüksek öğrenimime devam edeceğim. Sonrasında da doktora yapacağım. Eğitimi çok seviyorum ben...
Sizi yakında “Karamel”de izleyeceğiz. Neyin hikâyesi “Karamel”?
Geçen gün bir arkadaşım söyledi ve tam da doğru... Dizinin ismini koyan yazarlar açıklamadı, ama sanırım onlar da bunu düşündüler: Şeker, karamele dönüşürken iyice yanmaya başlayınca, bir yerden sonra acılaşır. Ben de, dizide, hikâyenin acı tarafını temsil ediyorum.
Nasıl?
Diğer tarafın acısı, biraz daha nasırlaşmış, daha uzun zamana yayılmış ve bununla beraber de olgunlaşmış bir acı. Benimki ise kardeş kaybı ile ilgili, taze bir acı... Dizide oynadığım Yusuf, bir mimar. Canı çok yanıyor. Aslında her şeyden vazgeçiyor, ama kendini öldürmek de yol olmadığı için, yaşamak için mahalle arasında sığınıyor. Karşı komşusu da, Zehra (Ahu Türkpençe).
Zehra kim peki?
Zehra, ağdacılık yaparak geçimini sağlayan bir genç kız. Aramızda bir aşk hikayesi var, ama bu kavuşulamayan bir aşk hikâyesi. Zehra, bir entrikanın ortasında kalıyor. Annesi hastalanınca, doktor olan diğer adam ona yardım ediyor. Kadınlar, böyle durumlarda, biliyorsunuz, minnet duygusuyla aşkı karıştırabilirler.
Şöyle demişsiniz: “Oynayacağım, muhakkak heyecanlanacağım roldür.” Neden “Karamel”de oynamayı kabul ettiniz, nesi heyecanlandırdı sizi?
Bazı roller vardır, tamamlanmıştır. Ben, filmografimden de görebileceğiniz gibi, birbirinin ardına benzer rolleri oynamadım. Rollerimin arasında hep, zaman ve farklılıklar vardır. “Karamel”e de, bir şeyler üretebileceğimi düşündüğüm bir rol olduğu için başladım.
Oynadığınız her filmde farklı karakterleri canlandırdınız. Bunu nasıl açıklıyorsunuz?
Birbiri ardına aynı şeyi oynamak, mimar ardına mimar; ağa ardına ağa... Bunu özellikle istemiyorum. Türk sineması, çok klişeleşmiş bir geleneğe sahiptir. İyi ev kızı bir gün fahişeyi oynarsa, kıyamet kopar. Ben de, böyle bir ortamda, seçiciliğimi en azından, birbiri ardına devam etmeyen hikâyelerden kurayım ki, yelpazem geniş olsun istedim.
İşinizi nasıl tanımlarsınız?
Benim işim hikâye anlatıcılığı. Bunu, yönetmenlik yaparken hikâyedeki bütün karakterler, tiyatroda ve televizyonda ise rol üzerinden yapıyorum. Bunun için malzememi de sokaktaki insandan topluyorum. Gördüğümden...
Oyuncu adayları, sanki “Kurtlar Vadisi” gibi dizilerde rol almak istiyor. Neden böyle?
Oyuncu adayı; sağlam, edebi ve kendini kanıtlamış eserlerde oynamak ister. Sanıyorum siz, şöhret olmak isteyen arkadaşlardan bahsediyorsunuz. Onların yapacağı, başka şeyler var: Eğer işinizi iyi yapıyorsanız, o, “ne manaya geldiğini bilmediğim şöhret”, sizi buluyor zaten.
Ne demek “ne manaya geldiğini bilmediğim şöhret”?
Ne manâya geldiğini bilmiyorum, çünkü ne bana ne beni seyredene faydası var.
Şöhretin size hiçbir faydası yok mu yani?
Yok, hatta zararı var! Gözlem yapma şansımı, en büyük kaynağımı kaybediyorum, çünkü şöhretten dolayı odak benim.
Şöhret, bir renk olsa, hangisi olurdu?
Koyu kırmızı olurdu herhalde: Tutkuyla karı-şık olduğu, bir taraftan çok keyifli de olduğu için.
Bu kadar rol içinde, sizi en çok hangisi etkiledi?
“Lourcine Sokağı Cinayeti”nde, oynadığım kuzen... “Barış”ta oynadığım Albay...
Neydi sizi bu kadar etkileyen?
Savaşın vahşetini, bir askerin ağzından anlatıyordum. Köylüler, köye girmek üzere olan askerler, çocukların üzerine tank sürmez diye düşünerek çocukları köprünün girişine koyuyorlar... Ve tank oradan geçiyor... Albay, askeri mahkemede, kendi açısından başına geleni anlatıyor.