09.01.2008 - 00:00 | Son Güncellenme:
Zaten bütün bu rahatlığını, samimiyetini içinde doğduğu aileye borçlu olduğu söylenebilir Cemil İpekçi'nin. Annesi Sahire Hanım ve babası Nejat Bey'e... Aslında Selanikli İpekçizadelere, Abdi İpekçi'nin, İsmail Cem'in mensubu olduğu İpekçi ailesine sonradan katılır Cemil İpekçi'nin babası Dr. Nejat Tokay. Yine ünlü bir Selanik kökenli İstanbul ailesinin oğludur ve çocukları olmayan akrabaları Cemil ve Şevkat İpekçi tarafından evlat edinilerek İpekçi soyadını alır. Sahire Hanım ise meşhur Karaköy börekçisinin sahibi Çeyrekgiller'in kızıdır. Köklü iki İstanbul ailesinin çocuklarının evliliğinden dünyaya gelen üç çocuğun ortancasıdır 5 Ağustos 1948 doğumlu Cemil İpekçi. Ve ilk oğlu. Evde Fransızca konuşulan, Türkçenin 'sokak dili' olduğu bir köşkte dadılarla büyür. "Ben eşcinselim" cümlesinin kolay kolay kurulamadığı, 'marjinal bir hayat yaşayan' ya da 'sıra dışı tercihleriyle bilinen' gibi şifrelerin tercih edildiği bir toplumu şaşırtan bir açıklama oldu Cemil İpekçi'ninki. "Eşcinselim" demekle kalmıyor, bir de "Muhafazakâr bir eşcinsel" olduğunu ifşa ediyordu. Herhalde alacağı kimi ciddi, çoğu müstehzi tepkileri göze almıştır bu cümleyi kurarken... 19 yaşında bavulunu hazır edip evden kovulma pahasına ailesine cinsel tercihini açıklamaya cesaret edebildiğine göre... Annesi onu köşkün kullanılmayan bir odasında gizli gizli bebeğine kıyafet dikerken bulduğunda 6 yaşında var yoktur. Üstelik burası Sahire Hanım'ın da yıllar önce kapanıp dikiş diktiği odadır ve daha sonra 20 sene birlikte çalışacak ana-oğlun kaderlerinin kesişme noktasıdır adeta. Ablası ağaç tepelerinde gezer, kardeşi sokakta çamurlara bulanırken Cemil İpekçi'nin çocukluğu danteller arasında ve yalnız geçer. Hayali bale yapmaktır, hem de oryantal bale... İlkokula başlayacağı gün ciddi bir şaşkınlık yaşar: Ablası gibi kurdele takmaya hazırlanırken saçları kesilir. O zaman hisseder ilk, durumunda bir farklılık olduğunu. Üç gün okula gitmez utancından... Yedi yaşındayken anne babası boşanan Cemil İpekçi'nin ilk aşkı, kuzeni Zeynep'tir. Ve ilk hayal kırıklığı da. 98 kilo, şişmanlıktan bacaklarının arası yara olan bir çocukken Zeynep'ten duyduğu "Ne kadar çirkinsin" cümlesiyle kafasına koyar: Çok yakışıklı olacaktır, kadın - erkek, gören bir daha dönüp bakacaktır ona. Hedefine ulaşır da... Her zaman her girdiği ortamda bakışları üzerine toplar. İlk darbe: Çirkinsin! Işık Lisesi'nde okuyan İpekçi, 17'sinde bir başka Zeynep'le imam nikâhı kıyar. "Belki de erkekliğimi ispat etmeye çalıştım " diye açıklar durumu sonradan: "Cinsel tercihlerimi bulamadığım bir dönemdi. 'Ben bir erkeğim, evlenirim, çocuk da yaparım' diye düşünmüş olabilirim." "Asıl Cemil kim?" sorusuyla epey mücadele eder o dönem: "Erkek mi, kadın mı olmak istiyor?" İpekçi soyadının sorumluluğunu, çocukluğundan beri içine işleyen örf ve adetleri, saygı görerek yaşama isteğini, hepsini koyar terazinin bir kefesine... 'Kendisine olan saygısı' ağır basar ve 19 yaşında annesiyle babasını çağırır karşısına. Eşcinsel olduğunu açıklar. "Defol" cevabını beklerken "Sen mutlu musun?" diye sorar babası... "Beni hayatta ne yaptığın ilgilendirir, dört duvar arasında değil..."Artık hayatta ne yapacağı da bellidir, Belçika'ya güzel sanatlar okumaya gider. Burada artık cinsel tercihi de netleştiği halde Belçikalı eşi Lulu'yla evlenir. Çocuk sahibi olmak istediği için. Ama çocuğunun olmayacağını öğrenmesiyle bu evlilik de sona erer...Cemil İpekçi 21 yaşındayken, akademide ikinci yılını bitirmişken babası iflas eder. Çocukluğundan beri sahip oldukları şeyleri bir gün kaybedebileceklerini bilerek büyütülen Cemil İpekçi, üzülmek şöyle dursun, içten içe rahatlar bile. Yazları Türkiye'ye geldiğinde çalıştığı Çemberlitaş ve Dünya sinemaları bir gecede gitmiştir ellerinden. Beraberinde, mezun olunca babasının işini devralma mecburiyetini de alıp götürerek... Kovulmayı beklerken Aşka inananlardan... Artık tamamen kendi kanatlarıyla uçmaktadır. Akademide kalan iki senesini de, kostüm tarihi üzerine yüksek lisansını da garsonluk, foto modellik yaparak, kulüplerde dans ederek kazandığı parayla bitirir ve yurda döner. Türkiye'de hazır giyime stilistliği getiren isim olmakla övünür hep. 1975'te ise kendi moda evi Tzagane'ı kurar. Dört yıl sonra Nice'e taşıyacağı Tzagane'ı. Tasarımlarına Anadolu esintilerini yansıtmak en büyük derdidir baştan itibaren. Bir de pazeni, şile bezini düşürmez dilinden. 'Muhafazakârlıktan' kastettiği biraz da budur aslında söylediğine göre... Köklerine bağlı olmak... 1984'te Nice'ten İstanbul'a döner ve Haute Couture'ü kurar bu kez. Bu arada her moda eviyle birlikte bir de kafe açar muhakkak. Yemeye içmeye düşkünlüğüyle, eğlence hayatına hâkimiyetiyle de tanınır. Hiç gizlemeden yaşadığı özel hayatında uzun ilişkileri olur hep. Bu anlamda da 'muhafazakâr'dır yani... 'Haydi Gel Benimle Ol' programında da söylediği gibi evliliğe değil, aşka inanır, birini sevdiği zaman denize söz vermeyi tercih eder belediye memuru yerine. Bir de alyans sever, evde bir torba dolusu olduğunu itiraf edecek kadar... 5 yaşından beri taşıdığını söylediği Allah inancı da yeni dolanmış değildir diline. Birkaç yıl önce Radikal'den Şule Çizmeci'ye "Çocukluğumdan beri camiye gider hoca, kiliseye gider papaz olmaya kalkarım. Ulvi yerler hep huzur verir. Tekkeleri, mezarlıkları gezerim. Kaç gece türbede yattığımı bilirim" der...'Dünyaya ulviyet için gelmiştir ama bunu geciktirmektedir' dediğine göre. Biraz sahtekâr olduğunu da itiraf eder aynı röportajda yine içtenlikle. "68 Kuşağı'nın koyu bir solcusuydum. Bugün tatlı su komünisti oldum" derken de samimidir belli ki... Zabıtalardan simitçilere, hosteslerden postacılara herkesi 'giydiren', THY uçaklarını dekore eden Cemil İpekçi şimdi gene hesapsızca - belki de hesaplayarak - yaptığı gözü kara açıklamalarla gündemde. Aslında Abdullah Gül ve Recep Tayip Erdoğan'a olan sevgisini daha önce de çeşitli vesilelerle dile getirmişti. Şimdi bir de 'türban' konusu çıktı ortaya. Kadın olsaydı gerçekten türban takar mıydı bilinmez ama şu cümlesi de aynı programdan: "Laik ve demokratik cumhuriyetten yanayım. Hükümette din görmek istemiyorum. Ama bunun dışında insanların istediği gibi giyinmeye hakkı var."Galiba cümleleri neresinden aldığınızla da alâkalı durum... "Muhafazakâr bir eşcinselim" gibi tıpkı. Yıllardan beri gelenek göreneklere bağlılığından, yeğenlerine el öptürdüğünden, göz açtırmadığından söz eden Cemil İpekçi için neden şaşırtıcı olsun bu açıklama? Cinsel tercih engel midir bütün bunlara? Şimdi 'Muhafazakâr eşcinsel olur mu olmaz mı?'yı konunun uzmanları tartışadursun, sadece İpekçi'nin açık sözlülüğü ve cesareti bile takdire şayan değil mi? Tatlı su komünisti!