Japon yazar Haruki Murakami’nin ilk dönem eserlerinden ‘İmkansızın Şarkısı/Norwegian Wood’un sinema uyarlaması bu hafta gösterime giriyor. Romanı sevenleri hayalkırıklığına uğratmayan bir uyarlamaya imza atansa Vietnam asıllı Fransız yönetmen Tran Anh Hung. 1960’larda Tokyo’da geçen eser, üniversite öğrencisi Toru Watanabe’nin ruhsal bir çöküntü yaşayan Naoko’ya âşık olması ve ardından hayat dolu Midori ile tanışmasını konu alıyor.
Tran’ın zorlu bir romanın başarılı bir uyarlamasına imza atmasından yola çıktık. Sinema tarihindeki en az kaynak aldığı roman kadar önemli olan edebiyat uyarlamalarını hatırladık.
‘Kıyamet/Apocalypse Now’ (1979)Joseph Conrad’ın novellası ‘Heart of Darkness’ın Francis Ford Coppola tarafından sinemaya uyarlama sürecinin hikayesi film kadar ünlüdür. Vietnam Savaşı’nda geçen bu filmin çekimleri o kadar zor geçmiştir ki, Coppola ve ekibi çıldırmanın eşiğinde tamamlamıştır filmi. Yapım süreci sorunlu geçen filmlerin iyi olmama kuralının istisnası olan ‘Kıyamet’, Cannes Film Festivali’nden Altın Palmiye’yle döndü ve savaş filmlerinin mihenk taşlarından biri oldu.
‘Blade Runner’ (1982)Philip K. Dick’in ‘Do Androids Dream of Electric Sheep?’ adlı romanının serbest bir uyarlaması olan film, bilimkurgu türünün en başarılı örnekleri listesinde en tepelerde yer alıyor. Ridley Scott’ın yönettiği distopyada Rick Deckard (Harrison Ford) kaçak replikaların peşine düşüyordu. Zamanın acımasızlığını en fazla hisseden türlerden biri bilimkurgu olmasına rağmen Dick’in romanının altyapısı ve Scott’ın yarattığı dünyanın sağlamlığı, filmi zamanın yıpratıcılığından korudu.
‘TraInspottIng’ (1996)Danny Boyle’nun bir grup eroinmana odaklanan ve klasikleşen alt kültür filmi ‘Trainspotting’, hızlı kurgusu, müzikleri, oyuncuları ve dinamik hikaye anlatımıyla 1990’ların sonlarına damgasını vurdu. Bu uyarlamada, filmin romanı ünlü etmesi gibi bir durum söz konusu. Zira aynı adlı romanın yazarı Irvine Welsh’in kitap satışlarını artırdığı için filmin başrolündeki Ewan McGregor’a şakayla karışık teşekkür etmişliği bile var.
‘Sineklerin Tanrısı /Lord of the FlIes’ (1963)
William Golding’in bir adaya düşen bir grup İngiliz erkek çocuğun üzerinden sosyal dinamikler, hiyerarşi, kötülük gibi konulara eğildiği romanı, saygın tiyatro ve sinema yönetmeni Peter Brooks tarafından uyarlandı. Bu uyarlama, romana sadık kalıyor ve romanın gücünü sinemaya taşıyor. Roman 1990’da bir kez daha sinemaya uyarlanmış olsa da, bu uyarlamanın esamesi okunmaz.
‘TIffany’de Kahvaltı /Breakfast at TIffany’s’ (1961) Truman Capote’nin aynı adlı novellasından uyarlanan filmin, orijinal malzemesine sadakati tartışma konusudur. Audrey Hepburn’ün ana karakter Holly Golightly’i canlandırdığı filmde, Capote’nin bu rol için Marilyn Monroe’yu düşündüğü ve Hepburn’le anlaşıldığında bozulup, “Stüdyo beni dolandırdı” dediği biliniyor. Üstelik Hepburn’ün kendisi de hep bu rol için yanlış seçim olduğuna inanmış. Tüm bu memnuniyetsizlikler bir yana yönetmen Blake Edwards’ın yarattığı Audrey Hepburn’ün Holly Golightly’si sinemanın ikonlarından biri olarak kalmayı sürdürecek.