Steven Soderbergh’in bu hafta vizyona giren ‘Salgın’ filminden yola çıkarak, sinema bugüne kadar ne tür salgınlarla ilgilenmiş diye bir bakalım...
‘28 Gün Sonra/28 Days Later’ (2002)
‘Trainspotting’ ve ‘Milyoner/Slumdog Millionaire’ ile tanınan Danny Boyle’nun korku filmi ‘28 Gün Sonra’nın ana karakteri çok az insanın ‘insan’ olarak kaldığı bir dünyaya uyanıyordu. Etrafta cirit atan öfkeli zombilerin oluşum sebebiyse salgındı. İngiliz hayvan hakları aktivistleri Cambridge’deki bir laboratuardaki şempanzeleri kurtarmaya çalışıyordu. Şempanzeler
‘öfke’ adlı virüsü taşıdıkları için ortalığa salındıklarında insanları
öfkeli zombilere çeviren salgın baş gösteriyordu.
‘Körlük/Blindness’ (2008)
Jose Saramago’nun aynı adlı romanından uyarlanan, ünlü Brezilyalı yönetmen Fernando Meirelles’in (City of God) imzasını taşıyan filmde, medeniyetin sonu nereden çıktığı belirsiz bir salgınla geliyordu. İnsanların teker teker kör olduğu (karanlığa değil, beyazlığa gömülen bir körlüktü bu) dünyada ne devlet, ne ahlak ne de otorite kalıyor, tam bir kaos hüküm sürüyordu. Meirelles’in “Medeniyetin kırılganlığını göstermek istedim” cümlesiyle açıkladığı roman ve romanın oldukça iyi bir uyarlaması olan film, salgın filmleri açısından alt metni en sağlam olanlarından biri.
‘Salgın/Contagion’
Ünlü sinemacı Steven Soderbergh’in yönettiği ‘Salgın/Contagion’da bir salgın hastalık dünya nüfusunu tehdit ediyor. Başrollerini Kate Winslet, Jude Law, Matt Damon ve Laurence Fishburne gibi ünlü oyuncuların paylaştığı film, hızla yayılan bu salgının ilerleyişini gerçekçi bir şekilde anlatıyor. ‘Salgın’ adından da anlaşılabileceği gibi, sinemada kıyamet benzeri senaryolarla birlikte sunulan felaket türünün örneklerinden biri. ‘Contagion’dan yola çıkarak, sinema bugüne kadar ne tür salgınlarla ilgilenmiş diye bakmanın tam zamanı.
‘Pontypool’ (2009)
Türkiye’de vizyon şansı bulan ‘Ponthypool’, kenarda köşede kalmış ilgi çekici bir film. Bruce McDonald’ın Tony Burgess’in ‘Pontypool Changes Everything’ adlı romanından uyarladığı Kanada yapımı film, tek bir mekanda, bir radyoda geçiyor. Hızla yayılan salgını radyo yorumcusu eşliğinde takip ettiğimiz film, herhalde karşımıza çıkan en ilginç salgın tiplerinden birini barındırıyor: Hastalık, İngiliz dilindeki bazı kelimelerle yayılıyor.
‘12 Maymun/ 12 Monkeys’ (1995)
Terry Gilliam’ın bilimkurgu başyapıtı sayılan filmi de bir virüs hikayesi etrafında dönüyordu. 1996 yılında dünyanın yüzeyi virüs tarafından yaşanmaz hale geliyor, insanlar yer altında yaşamlarını sürdürmek zorunda kalıyordu. Virüsün yayılmasının sorumlusuysa 12 Maymun Ordusu adlı terörist örgüttü. Nitekim gelecekte yaşayan ana karakterimiz James Cole’un (Bruce Willis) görevi de geçmişe giderek bu virüsle ilgili çalışma yapmaktı.
‘Children of Men/ Son Umut’ (2006)
Meksikalı yönetmen Alfonso Cuaron’un yönettiği ‘Children of Men’, gösterildiği dönemde hak ettiği ilgiyi görememiş, müthiş bir yapım. Film, kadınların bir salgınla doğurganlığını kaybettiği, son bebeğin 18 yıl önce doğduğu bir gelecekte geçiyor. İnsanlığın umutsuzluğa sürüklendiği ve kaosun hükmettiği bir dünyada geçen filmde, içerisinde hamile kalmış ve insanlığın son umudu olabilecek bir kadın ve onu güvenli bir yere götürmeye çalışan Theo Faron’un (Clive Owen) çabalarını izliyoruz.