01.03.2020 - 11:31 | Son Güncellenme:
Hürriyet'ten Hakan Gence'ye konuşan Belçim Bilgin'in samimi açıklamaları...
Son görüşmemizin üzerinden iki yıl geçti. Hayatınızda neler değişti?
Londra’da yaşıyordum. Oradaki evi kapattım, artık arada sırada gidiyorum çünkü Rodin’in okulu burada. Herhalde en büyük değişiklik bu.
Yılmaz Erdoğan’la uzun süren evliliğiniz sonlandı. Asıl değişiklik bu değil mi?
Evet, zaten hangimiz daha önce söyleyecek diye geçirdim içimden (gülüyor).
Her sene bir kere, “Boşanıyorlar mı” haberlerine maruz kalıyordunuz. Dediler, dediler ve oldu mu?
“Boşanıyorlar” dediler, dediler, boşandık. Hatta bir röportajımızda seninle, “Bu kadar söylüyorlar sonunda olacak!” diye konuşmuştuk. Hatırlıyor musun?
Evet ama siz de hep reddediyordunuz...
Ama öyleydi. Ayrıca her ilişki başka. Ve ilişkilerin evreleri var. Bir tohum ekiyorsunuz, büyüyor, çiçek açıyor, kimi zaman sonra başka bir şeye dönüşebiliyor. Doğru veya yanlış diye bir şey yok. Herkesin kendi hikâyesi var. Bazı ilişkilerin dinamiği değişimi zorluyorsa buna karşı duramayız. Asıl mesele o anları nasıl karşılayıp kucakladığımız.
Siz nasıl karşıladınız?
Bana göre bu aşamayı tam da olması gerektiği gibi olgun ve güzel geçirdik. Artık bizim özelimizden çıkalım. İnsanların ayrılırken birbirinin yüzüne bakamayacak hale gelmesini anlamıyorum. Oysa bir tarihiniz, hikâyeleriniz ve âşık olduğunuz, paylaştığınız en heyecanlı zamanlarınız var. Birbirini hırpalayarak veda etmek, yaşadığınız yıllara ihanet gibi geliyor bana. Kendinize, zamanınıza saygı göstermek önemli.
“Aksilikler hediyedir bize”
Evliliğiniz süresince ülkenin en iyi oyuncularından birinin eşi olduğunuz için aldığınız rolleri bu birlikteliğe bağlayanlar olmuştu. Şimdi bakınca, bu yorumlar ne hissettiriyor?
Herkesin ayrı bir yaşam çizgisi var, bu da benimki. Yılmaz bir şiirinde, “Aksilikler hediyedir bize” diyor. Gerçekten aksilikler hediyedir bazen. Ben iş anlamında yapmak istediklerimi gerçekleştirmek için prodüksiyon şirketimi kurdum, adı ‘Big Bloom’. Artık oyunculuğun yanı sıra yapımcı olarak da hikâyeler anlatmak istiyorum. Bu zamana kadar yaptığım her şey, şimdiden sonra yapacaklarımın provası gibi geliyor.
İşin yapımcılık kısmına geçme sebebiniz ne?
Bu topraklardan aldığımı geri verme fırsatı yaratmak istedim. Sanatın içinde olmanın, bir yanıyla da sanatla uğraşıyor olmanın bir sorumluluğu da bu sanki.
Var mı böyle projeleriniz?
Bir kozmetik markası için video ve içerik üretiyoruz. Kanadalı müzik grubu ‘Sound Cinema’ya bir klip çektik. Yine Yasmin’in ilk klibini çektik. Amin Maalouf’un kitabı ‘Doğu’nun Limanları’ndan uyarlamak istediğimiz, Fransız, ABD’li ve Lübnanlı yapımcıların yer aldığı bir sinema filmi projesi var, o başlıyor. Fransa’da yaşayan yönetmen Atik Rahimi yönetecek. Ben hem yapımcı hem oyuncu olarak yer alacağım. Çok heyecan duyduğum bir diğer proje de ‘Şahmeran’ efsanesini çağdaş bir yorumla sahneye taşıdığımız tek kişilik bir tiyatro oyunu. Galata Perform’un kurucusu Yeşim Özsoy yönetiyor. Provaları başladı. Ayrıca Kanal D’nin ‘Hekimoğlu’ dizisine giriyorum. Beğendiğim bir kadroyla çalışacak olmanın keyfini yaşıyorum.
Bir gün kendi hikâyenizi yazıp çekecek olsanız ortaya nasıl bir şey çıkardı?
Hayatın kendisi gibi olurdu. İnsana dair bütün duyguları barındıran... Ha bu arada Belçim’in hikâyesi hâlâ devam ediyor.
İmdadıma meditasyon yetişiyor
Bu hafta gösterime giren ‘Acı Kiraz’da nasıl bir roldesiniz?
Doktor Panova, başarılı bir onkolog. Hayatını dönüştürme gücü olmasına rağmen herkese karşı çıkarak aldığı evlilik kararının bedelini ödüyor. Yolları Antonio (Erdal Beşikçioğlu) ve Martin’le kesiştiğinde de kendi yaralarıyla yüzleşiyor.
Doktor Panova, şiddete maruz kalan bir karakter. Peki ya siz hiç şiddet yaşadınız mı?
Şiddete her gün, her birimiz başka bir haliyle maruz kalıyoruz. Daha iki gün önce tünelde giderken önümdeki araba birden durdu. Şoför inip bağırmaya başladı. Sanırım dünyada her yerde bir çılgınlık hali hâkim.
Siz bu çılgınlık haliyle nasıl başa çıkıyorsunuz?
Tam anlamıyla çıkabiliyor muyum emin değilim ama kesinlikle uğraşıyorum. İmdadıma meditasyon yetişiyor. Doğayla ilişki kuruyorum, yürüyorum.
Bir daha evlenmeyi düşünmüyorum
İnsan ayrılığın ardından kendini aşka kapatır mı?
Ne münasebet. Nefes aldığın sürece aşk var. Benim için aşk, her an her yerde.
Çiçek, böcek demeyin lütfen...
Öyle ama... Çiçek, böceğe olan aşkı unuttuğun zaman her şeyi unutuyorsun. Aşk biterse hayal biter, hayal biterse hayat biter.
İşadamı Alfredo Di Blasio’yla birlikte olduğunuz doğru mu?
(Bu anı çekmem lazım diyerek soruyu sorduğum anı videoya çekiyor.) Doğru. Londra’da tesadüfler sonucu tanıştık. Kanada’da yaşıyor. Kendimize Vancouver-İstanbul arasında bir hat kurduk.
Bir daha evlenir misiniz?
Hayır, düşünmüyorum.
Annelikle nasıl bir ilişkiniz var?
Annelik bitmeyen bir serüven. Sonsuz bir sevgi. Hatta bazen, “Fazla sevgiden oğlumu boğuyor muyum” diye bile düşünüyorum.
Rodin 10 yaşına geldi, çocuk büyüdükçe sizin anneliğiniz de değişim geçiriyor mu?
Annelik bitmeyen keşiflerle dolu. “Otorite olmadan çocuk büyütülür” derken meğer kendi ayağıma çelme takmışım. Otoritesiz olmuyormuş. Bunu da zamanla ve çocuğunla birlikte öğreniyorsun. Bir yandan da arada “Ben bir şeyleri eksik mi yapıyorum” endişesi duyuyorsun. Zaman içinde hep ondan bir şeyler öğrendim, öğreniyorum. Bu keşfetme süreci hiç bitmiyor. Sonsuz sevgisiyle şahane ayna oluyor. Birlikte keşfedip birlikte büyüyoruz.
Rodin şimdi kiminle yaşıyor?
“İki gün sende, üç gün bende” gibi kurallarımız yok. Böyle olursa daha özgür hissedeceğini düşündük. Biz nasıl ilişkimizi dostluğa dönüştürdüysek Rodin’e de bunu yaşatmak için kurallarla değil, hislerimizle gidiyoruz.
Yılmaz Erdoğan’ın yeni kitabında size ithafen yazılmış bir şiir var. “Şimdi bu da nereden çıktı” demediniz mi?
O şiir dördüncü evlilik yıldönümümüzün çiçeğindeki kartta yazılıydı. O çiçeği aldığım anı çok iyi hatırlıyorum.
O şiiri anlamadığını söyleyenler oldu, siz ne hissettiniz?
Çok etkilendim. Bir şiire ilham olabilecek bir şey yaşamış olmak güzel, başkaları da o şiirden kendi yaşadıklarıyla ilgili özdeşlikler kurup bir şeyler hissederlerse ayrı güzel.
Hayata dil çıkarmayı unutmayalım
Erdal Beşikçioğlu, dostum ve değerli bulduğum bir oyuncu. ‘Acı Kiraz’da onunla çalışmak çok keyifliydi ama filmi izleyince anlayacaksınız, karşılıklı sahnelerimiz çok yok. O yüzden acısını çıkaramadık.
Merak ettiğim tüm konularla ilgili araştırma yapmaya çalışıyorum. Gelişim, felsefe ve psikoloji okumak her şeyi anlamlandırma adına beni topraklandırıyor.
Son dönemde bizde yapılan dizilerden izlediklerim var. ‘Hekimoğlu’, ‘Şahsiyet’, ‘Atiye’ gibi dizilerimiz var artık. İnternetteki özgürlük alanının yaratıcı insanları heyecanlandırdığını hissediyorum.
‘Joker’den çok etkilendim. Karanlık, sarsıcı, düşündürücü ve çok derindi. ‘Parasite’in yönetmeni Bong Joo-ho ve Joker’in yönetmeni Tod Philips son dönemde sevdiğim yönetmenlerden.
Bir süredir mutfağa girip yemek yapmaya başladım. Smoothie’ler, salatalar, makarnalarla mutfakta çok eğleniyorum.
Hayatı da kendimizi de çok ciddiye almaya gerek yok, koca evrende toz tanesi gibiyiz. Hayata dil çıkarmayı unutmayalım.