Dünyanın en liberal kentlerinden San Francisco, eğilimler ve sınıfların bir arada mutlu mesut rahatça yaşabildiği bir vaha
1970’lerin kült dizisi ‘San Francisco Sokakları’, üyesi olduğum kuşağın TV’yle tanışma dönemine denk düşer. Ki o kuşak daha İstanbul sokaklarını tanımadan Karl Marlden’la Michael Douglas’ın hayat verdiği iki polisin azılı suçluların peşinde koşturduğu San Francisco’nun bol dik yokuşlu sokaklarını tanıyıp sevmiştir.
Aşağıdaki satırlar San Francisco’yu ayrıntılarıyla anlatan bir yazıdan çok, Google’ın I/O konferansından kalan zamanımda, kente 25-30 kez gelen Yurtsan Atakan’ın rehberliğindeki yürüyüşlerdeki gözlemlerime dayanmaktadır.
Dünyanın en renkli ‘Eşcinsel Onuru’ yürüyüşünün düzenlendiği günün maalesef akşamında ulaştığımız kentte en çok dikkatimi çeken evsiz ve dilencilerin fazlalığıydı. Para, sigara isteyen herkese cebimde ne varsa çıkarıp vermek, bir San Franciscolu’nun duasını almak zevkti. Evsizlerin fazlalığıyla ilgili şöyle bir hikaye duydum; 1950’li yıllarda ABD’yi sert bir kış vurunca, evsizler yönetim tarafından toplanıp Alaska’dan uzanan rüzgarların vurmasına rağmen iklimi kışın daha ılıman olan San Francisco, Los Angeles gibi kentlere taşınmış. Bu sayede donmaktan kurtulmuşlar. Evsizler yaşam alanı olarak kentin dik yokuşlarla ulaşılan yüksek kesimlerini değil, deniz kıyısındaki eteklerini tercih ediyor. Çünkü o kadar güçsüzler ki, mal varlıklarını taşıdıkları market arabalarıyla yokuşları tırmanamıyorlar.
Çin ve İtalya’ya da uğradık
ABD’nin en büyük Çin Mahallesi’yle İtalyan Mahallesi San Francisco’da. Balıkçı rıhtımı Fischerman’s Wharf’a doğru uzanırken önce Çin ardından İtalyan mahallesini adımlamayı tercih edin; kendinizi birden Şanghay’da ardından aniden Napoli’deymişsiniz gibi hissedeceksiniz.
Kentin en önemli turistik mekanı balıkçı rıhtımı. Çeşit çeşit şovlar, Ripley’in ‘İster İnan, İster İnanma’, yengeciyle meşhur balık restoranları, İkinci Dünya Savaşı’nda altı Japon gemisi batıran USS Pampanito denizaltısı, hepsi ve daha fazlası bu rıhtımda. Tabii karşıda bir de Alcatraz Adası...
Restoranlar üç kuşaktır aynı aileler tarafından işletiliyor. Rıhtıma yanaşmış, balıkçı teknelerinde yakaladıkları orkinos, somonlarla hatıra fotoğrafı çektiren turistler, ayaklarınız arasında bir kediymişçesine rahat dolaşan martılar; işte rıhtımın güzelliklerin birkaçı daha
TÜYLER ÜRPERTEN PROTESTO
Güne, Union Meydanı’na doğru 100 metre mesafedeki Frank Oteli’nin eski çalışanlarının her sabah sektirmeden 7’de başladığı protesto gösterisiyle başlıyorduk. Otel, sahip değiştirmesinin ardından temizlikçi, kapıcı, mekanik, resepsiyon görevlisi çok sayıda çalışanını işten çıkarmış. Kovulan eski görevliler biri sabah 7’de diğeri 16’da olmak üzere otelin önünde şarkılar söylerek iki protesto gösterisi düzenliyor, gaspedilen haklarını istiyordu. Otel veya güvenlik güçlerinin karışmadığı protestoya altı gün boyunca tanık oldum. Acaba Türkiye’de böyle bir şey olsaydı neler olurdu neler, düşünmek bile istemiyorum.
ŞARAP DENİNCE
Napa Vadisi gelir akla. Bir günümüzü aynı zamanda yemek/şarap üstadı olan Yurtsan Atakan’ın rehberliğinde Napa Vadisi turuna ayırdık. Profesyonel bir yaklaşımla beş nokta işaretleyen Yurtsan, bizi önce bir ailenin işlettiği mütevazi bir bağa götürdü. Yerine göre şarap tadımları altı kadehlik setlerden oluşuyor; bedeliyse 10 dolar.
Turumuzun zirvesi Baron Philippe de Rothschild ve Robert Mondavi ortaklığında kurulan Opus One şaraphanesiydi. Bir şişesi 280 dolara satılan Opus One’ın tadımıysa yalnızca üçte bir kadeh 40 dolar. O kadehi molekül molekül hissederek 45 dakikada bitirdim. Şarap uzmanı olmadığım için bir şey yazmayacağım onu da Yurtsan’dan okursunuz. Büyüleyici bir ambiyansı olan vadinin tam ortasındaki Opus One şaraphanesinin bir tapınağa, çalışanlarınınsa din görevlisine benzediğini not düşmeliyim.
Balıkçı rıhtımı kentin en renkli ortamı. Giderseniz en az bir gün ayırın.
Sayıları fazla olan evsizler o kadar güçsüz ki arabalarıyla yokuşları tırmanamıyor.
Vagonların halatlarla çekildiği iki hat, artık turistik amaçlı. Tek yön bilet 6 dolar.
San Francisco Körfezi.