Beşiktaş Çarşı, bir semt ayaklanmasına sahne oldu. İsyanı, Gezi Parkı tetikledi ancak tepki daha derindi
10 yaşından beri -çeşitli molalarla- Teşvikiye Hüsrev Gerede Caddesi’nin Beşiktaş sınırlarında kalan kısmında oturuyorum. Cadde, Nişantaşı’yla Şair Nedim yoluyla Beşiktaş arasında köprü. Şair Nedim’in bir yönüyse Akaretler’e, diğeri Beşiktaş Pazarı’nın kurulduğu Nüzhetiye Caddesi, sonra Ihlamur Kasrı’na doğru gider.
Şair Nedim’in öğrenci kafeleri, kahvaltı salonlarıyla dolu sokaklarından aşağı salındığınızda kendinizi Ihlamurdere’de, Beşiktaş Çarşı, Köyiçi’nde bulursunuz.
Tüm bölge, polisin Gezi Parkı baskınıyla patlayan isyanın, İstanbul’daki en sıcak noktalarındandı. Yaşları 20-22’yi geçmeyen gençler, ‘Çarşı’dan abileri liderliğinde polise direnirken, pencerelerden tencereler ve ‘hep aynı hava’ tavalarla sarkan anne-babalar, sokağa destek veriyordu.
Ofis, sahili değiştirdi
Birkaç yıl önce, Kadıköy İskelesi’nin hemen yanındaki Dolmabahçe Sarayı’nın uzantısı bir yapı Başbakanlık Çalışma Ofisi’ne dönüştürüldü. Bu süreçte güvenlik gerekçesiyle, Beşiktaş sahilde nefes alınabilecek birkaç noktadan olan iskelenin hemen yanındaki çay bahçeleri kaldırıldı. Bu tepki çekti.
Ve Başbakan Tayyip Erdoğan, yeni ofisini kullanmaya başladı. Bazen haftada 1-2, bazen iki haftada bir ofisine kapanıyordu. Ve o her çalışma gününde, yüzlerce polisle dolan Beşiktaş’ta trafik altüst oluyor, dolmuşlar polis zoruyla rotasını değiştiriyordu. Ofis önü, çeşitli konularda protestolara da sahne oluyordu. Bölgede yaşayan, çalışanların hayatı, başbakanın ofis günlerinden bir şekilde etkileniyordu.
Bardak taştı
Başbakan’ın hayat tarzına müdahale olarak algılanan girişimlerinin yanında, Beşiktaş’ın İnönü Stadı tarihinde çıktığı son lig maçı Çarşı ahalisinin ofise duyduğu tepkiyi artırdı. Polis bu kez, trafiği kapattıkları gerekçesiyle Beşiktaş taraftarını gazlamıştı.
Beşiktaş’ta yaşayanlar maç günleri Çarşı’nın nasıl olduğunu bilir. Rakip taraftar olarak, Kartal heykelinin dibinde “En büyük Fenerbahçe” diye bağırıp kaçmak, bir fantezimdir mesela. Taraftar ol olma, herkes o çılgın ritme uygun hareket eder.
Gezi Parkı’yla patlayan olaylarda polisin Beşiktaş’taki müdahalesi, Çarşı’yla ayaklanan bu kez her formadan gençleri ofisten uzak tutmak adınaydı. Önceki geceye kadar, Şair Nedim, Akaretler, Kabalcı’nın önü isyancılarla polis arasında kapışmalara sahne oldu. Çarşı sürekli, “Esnafa zarar vermeyin” anonslarıyla yankılandı. Tepkinin adresi polis değil, üniformasında vücut bulan dediğim dedik otoriteydi.
Nitekim önceki gün gece 11’de ayrılana kadar kaydadeğer bir olay da olmadı. Fısıltı gazetesinden okuduğum kadarıyla polis, “Ne isterseniz yapın ama ofisten uzak durun” diye göstericilerle anlaşmış. Bir videoda gördüğüm polisin isyancıya, “Abi dağıtsana şunları, 4 gündür evime gidemedim” şeklindeki ifadesi olayların çarpıcı bir diğer boyutunu gösteriyordu.
KIŞKIRTMA!
Geçen cuma, olayların ilk gününde, haberci refleksiyle 19 gibi Taksim’e doğru yola çıktım. Beşiktaş-Taksim dolmuşları peşi sıra gösterici taşıyor, yolcularını ancak Gümüşsuyu’nun girişine kadar getirebiliyordu.
Polis, Gümüşsuyu yönünden Taksim’e set çekmiş, gaz bulutu altındaki yüzlerce gösterici bekliyordu. Turistlerse -belli ki uzun bir tatil hevesiyle- dev valizlerle Taksim’deki otellerine ulaşmanın nafile yolunu arıyordu. Ben de Ayaspaşa Rus lokantası’nın sakin görünen sokağından girerek izlenim peşinde bir rota çizdim.
200 metre ya gitmiştim, Ceylan Intercontinental’in önünde 8-10 kişilik bir polis grubunun iki gençle tartıştığını gördüm. Gençler ara yoldan Taksim’e çıkmak için polislere hararetle konuşuyordu. Ama nafile, gençler arkalarını dönüp ters istikamette yürümeye başladı.
50 metre uzaklaşmışlardı ki, polislerden biri tüfeğini doğrultup, gaz fişeğini onların üzerine ateşledi. Şaşırdım, uzaklaşan iki kişi söz konusuydu. Polislere en saf halimle neden böyle yaptıklarını sordum. Bir anda çevremi üç polis sardı, “Sen karışma” dediler. Gazeteci olduğumu, olayları takip etmeye çalıştığımı söyledim. Biri omuzumdan hafifçe itti. Bu şekilde dokunamayacaklarını belirttim. Bu kez daha hızlı iterek, “Bak dokunuyorum işte, dokunuyorum” dedi. Sonra bir daha, bir daha... Hayrete düştüm. Oradan geçen biri koluma girerek, “Gel kardeşim” diyerek beni Açıkhava yönünde uzaklaştırdı. O an şu olmuştu; polisler beni kışkırtıp, tepki vermemi sağlamaya çalışmıştı. Muhtemelen tonumu yükseltseydim beni döveceklerdi.
Olay 20.30 sularında Ceylan Intercontinental’in arka tarafındaki sokakta ama otelin tam önünde oldu. Hani İçişleri Bakanı Muammer Güler, uygunsuz davranan polis hakkında işlem başlatacağını duyurmuştu ya. O saatte o noktada görev yapan polisi teşhis edebileceğimden eminim.