10’lu yaşlarımda Deep Purple’ın ‘Stormbringer’ albümünü dinlediğimde rock’çı, kısa süre sonra Iron Maiden’ın ‘Powerslave’ albümünü tesadüfen dinlediğimde heavy metal’ci olmuştum. Yıllar geçti, müzik zevkim evrildi ama Iron Maiden’a sevgim hiç azalmadı.
Maiden, daha önce 1998’de de İstanbul’a gelmişti. Ancak Bruce Dickonson’dan birkaç yıllığına mikrofonu ödünç alan Blaze Bailey ve Açıkhava’nın ambiansı kimseyi tatmin etmemiş; -o günlerde ne milli maçı vardı- grubun sahneye Türk milli takım formalarıyla çıkması bile geceyi kurtarmaya yetmemişti.
İstanbul’da bu yıl ikincisi düzenlenen Sonisphere’ın headliner’ı Iron Maiden, -en klişe tabirden bir fazlayla- İstanbul’u inim inim inletti. Yalnızca o mu, her zamanki kanlı, canlı teatral gösterisiyle Alice Cooper, psikopatlara layık müziği ve şovuyla Slipknot, artı In Flames’le Mastodon da.
Bir ‘pazar çalışkanı’ olarak, gazetedeki işimi bitirip 16.30’da yola koyuldum. Küçükçiftlik Park’a ulaştığımda saatler 17’yi gösteriyordu. Dışarıdaki yüzlerce kişilik kalabalık, yerlerdeki pet şişe dağları, içerideki manzaranın teminatıydı.
Önce basın çadırında “Son akreditasyon 15’te” mealindeki yazı suratıma tokat gibi çarptı. İçeri alınmayı 30 dakika kadar bekleyecekler arasında NTV’den Yekta Kopan ve konserinin ardından Alice Cooper’ı kuliste fotoğraflayacak Mehmet Turgut da vardı. Alice Cooper, üçüncü şarkısını söylüyor, zaman ilerledikçe Mehmet Turgut’un endişesi yüzüne yansıyordu. Güç bela içeri girdiğimizde Alice Cooper, sözlerini ergenlikte şiar edindiğim ‘No More Mr. Nice Guy’ı (Artık Bay İyi Adam Yok) söylüyordu.
Yaşlarının toplamı 330
21.15’te Iron Maiden ‘The Final Frontier’ turnesi kapsamında sahneye çıktığında tüm Dolmabahçe kop, kop, koptu. Yaşlarının toplamı 330, ortalaması 55 (En yaşlı 59’la davulcu Nicko McBrain) olan Iron Maiden’ın altı üyesi de ergen gruplarına taş çıkartacak bir enerjiyle bir o yana bir bu yana savruldu. Klasiklerine ağırlık veren Maiden, gençlerin olmasa bile bazı orta yaş izleyicilerin gözünden süzülen yaşlarla hafiften bir duygu seline neden oldu.
Solist Bruce Dickinson bile Küçükçiftlik Park’ın kapasitesizliğini anlamış olacak ki “Bir dahaki sefere en az iki katı bir yer istiyoruz” dedi.
Maiden bisine herkesin heyecanla beklediği ‘Number of the Beast’le başladı. Ancak içerisi kerbelaya dönmüş, yiyecek namına -saatler öncesinden- hiçbir şey kalmamıştı. Kolundaki bilekliğe güvenen ben, dışarıdan gelen ‘tükürük köfte’ kokusunun yörüngesine girip, dışarı çıktım.
90 saniyede köfte ekmeğimi alıp içeri döndüğümde, özel güvenlik engeline takıldım. Neymiş “Dışarı çıkan bir daha içeri giremezmiş!” Adama “Nerede yazıyor, ben öyle bir şey görmedim” dediğimde, “10’uncu maddede öyle diyor” yanıtını verdi. Festival programının yer aldığı kartonetteki 14 maddelik listede “Dışarı çıkan bir daha giremez” diye bir şey yazmıyordu. Bunu adama söylediğimde verdiği yanıt, “10’uncu madde içeride yazıyor” oldu. Peki...
Psikopatlara layık müzik
Alice Cooper muhtemelen kuliste Mehmet Turgut’a poz verirken, sahnede hummalı bir çalışma başladı. Onlarca kişi Alice Cooper’ın afili dekorunu sahneden indirip, en az beş kat görkemli Slipknot düzeneğini yarım saatte kurdu. Düzenek çünkü, sekiz kişilik Slipknot’un havalanan, uçan davulları, ateş kusan makinelerinden oluşan sahnesini tarif edecek başka bir kelime bulamadım. Slipknot’ı tarif etmek için aklıma gelen kelimeyse psikopat! Sanki 13’üncü Cuma’dan Jason, Elm Caddesi’nden Freddy, Teksas Katliamı’ndan ‘Leatherface’, ‘O’nun palyaçosu, yanlarına diğer psikopatları da alıp grup kurmaya karar vermiş. Bu müziğimsinin nasıl birçok kez Grammy’ye aday olduğunu, bir kez de aldığını anlamadım.
Slipknot üyeleri alışıldık şovlarını Küçükçiftlik’te de sergiledi, tribünlere tırmanıp kendilerini seyircilerin üzerine fırlattılar, birbirleriyle dalaştılar, falan, filan. Bu arada eskiden daha da psikopatlarmış. Ancak yaralanan izleyicilerin davalarından usanan grup şovunu yumuşatmış; artık daha alçaktan (5-6 metre) seyircilerin üzerine çakılıyorlar!
Alice Cooper, Serdar Ortaç’ın kulağını çınlattı
Üç gitarın gazladığı Alice Cooper’ın müziğini alışıldık teatral şovu süsledi. Adeta otomatik pilottaki Alice Cooper, üç gün önce izlediğim blu-ray’indeki figürlerini, mimiklerini eksiksiz sahneledi. Klasik okul ziliyle başlayan ‘School’s Out’ın arasına ‘Another Brick In The Wall’ı serpiştirmesi şovunun zirvelerinden biri oldu. Zira, iki hafta önce aynı yerde Serdar Ortaç da aynı şeyi yapmaya çalışmış, ama biraz değil ultra abes kaçmıştı!
Her neyse, Alice Copor’ın ‘Elected’ (Seçildi) şarkısına Türk bayrağıyla çıkması, bir sonraki seçimlerde adaylık mesajı ya da konser alanındaki iki kişiden birine selam olarak algılandı; en azından ben öyle algıladım. Alice Cooper’ın izleyicileri coşturan diğer şarkıları ‘Poison’ ve bir Frankenstein gösterisi olan ‘Feed My Frankenstein’dı. Organizatörlere not; Alice Cooper 5 bin kişi de olsa kendine ait bir gece konserini hakediyor. Alice Cooper aydınlığa yakışmıyor!
Uçağı Bruce Dickinson kullanıyor
Pilotluğunu Iron Maiden’ın solisti Bruce Dickinson’un yaptığı, özel yapım Boeing 757 airliner Ed Force One ile gelen grup, izleyicinin coşkusu karşısında çok heyecanlandı.
Basçıları ölmüştü
Sonisphere Türkiye, basçıları Paul Gray’in zamansız ölümünün ardından Slipknot’un ilk defa sahne aldığı beş konserden biri oldu.
Organizasyon notları:
* Küçükçiftlik Park’ın böyle bir festival için yetersiz ötesi yetersiz olduğu kanıtlandı.
* Saatler sürecek bir festivalde yiyecek nasıl tükenir? Yemek için dışarı çıkan, bilekliği olmasına rağmen hangi hakla içeri alınmaz?
* Biri şu özel güvenlik teröristlerine kraldan fazla kralcı olmamayı öğretmeyecek mi? Hürriyet’in ‘Sağır Sultan’ı Barış Akpolat’ın bir tweet’inden güvenliğin bilekliksiz gazetecileri tartakladığını öğrendim. Bir sarhoşun da sürüklenerek dışarı atıldığını gözlerimle gördüm. Biraz insaf!