ABD’nin en büyük dördüncü kentinde bir aracınız yoksa, koca bir sıfırsınız. Kentte toplu ulaşım yok!
Bir daha yolumun düşmesini istemeyeceğim kentlerden biri Houston. Bir süre önce NBA All-Stars karşılaşmasını izlemek üzere Türkiye’den bir grup gazeteciyle Teksas’taki kentin yolunu tuttum. Aktarma noktası Amsterdam’da sigara molası için yer ararken, biri koluma girerek havaalanındaki İrlanda Pub’ında ‘dumanaltı ve ötesi’ sigara odasına soktu.
“Merhaba ben Menderes, sizin adınız nedir?” diye girdim muhabbete. “Savaş” dedi. “Ben Milliyet’tenim, siz neredensiziniz?” soruma verdiği yanıt dünyanın başıma geçtiği andı. “Sabah” dedi ve uyandım! Karşımdaki Savaş Ay efsanesinin ta kendisiydi. İki elimle yüzümü kapatıp, kısa bir an görünmezliğe terfi ettim. Sonra utancımı peşi sıra dizdiğim “Abi kusura bakma” ifadeleriyle yenmeye çalıştım.
Gırtlak kanserini yenen Savaş Ay, geçirdiği operasyonlar nedeniyle kısık sesle konuşuyor. Ama sağlığı yerinde, hatta turp gibi. Kanseri defetmesine rağmen bu kadar çok sigara içmesi beni rahatsız etti; “Abi bırak şu sigarayı” dedim, beni “Sen bıraksana” diyerek bertaraf etti. Savaş Ay, 17 yıldır Houston’da yaşayan arkadaşı sayesinde bize haber de atlattı; “Türk mühendis Mars’a Fenerbahçe forması gönderecekmiş de...”
Her neyse, 1836’da kurulan Houston, bakkala gitmek için bile 20 km. yol yapmanız gereken bir kent. 5 bin petrol/doğalgaz şirketiyle dünyanın enerji başkenti diyebileceğimiz Houston, çok geniş bir alana yayılmış. Apollo 13’ten gelen “Houston, bir sorunumuz var” mesajının muhatabı da bu kentteki NASA kontrol merkezi. Kentteki en büyük turistik faaliyet de bu merkezde düzenlenen turlar. Merkezde uzay araçlarının maketleri, laboratuvarlar var.
Toplu ulaşım sıfıra yakın, Houston’da bir aracınız yoksa sıfırsınız. Ama ‘outlet’ Houston’da da candır.
Kentin kalbi, iş merkezi. Müthiş bir otoyol ağının ördüğü Houston’ın kalbinden yalnızca gökdelenler yükseliyor. Sökülerek merkeze getirilen 80-100 yıllık yapılar gökdelen-lerin arasına serpiştirilerek kente tarihi bir hava katılmaya çalışılıyor; ama nafile. Sonuç; daha da gelmem Houston’a.
Bu arada 8 bin Türk’ün yaşadığı kente, THY doğrudan seferlere hazırlanıyormuş.
UÇAKTA MUHTEŞEM SİNAN
Barcelona’dan dönerken THY uçağındaki merkezi TV yayınında, ‘Muhteşem Sinan’ belgeseli üst üste iki kez gösterildi. Yolculara uzun süre dikkat ettim; görüş alanımda tek bir kişi bile monitöre göz ucuyla bakmıyordu. Kabin görevlisine merkezi sistemde gösterilecek filmlerin nasıl seçildiğini sordum. Kadın görevli, İstanbul’da uçağa alınan kasetin ‘giderken’ ve ‘dönerken’ gösterilecek diye sınıflandırıldığını ve plana göre yayın yaptıklarını anlattı. İyi de kimsenin ilgilenmediği bir film yerine monitörde uçuş bilgileri olsa daha iyi değil mi? Bu muhabbet üzerine ‘Muhteşem Sinan’ üçüncü kez dönmedi ve uçuş bilgileri geldi ekrana.
NOU CAMP’TA EL CLASICO KEYFi
Dünya Mobil Kongresi için geçen hafta bulunduğum Barcelona’da salı akşamı, El Clasico, yani Barcelona-Real Madrid maçı vardı. Madrid’teki ilk maçta rakibiyle 1-1 berabere kalan Barcelona, kendi seyircisi önünde tur kovalayacaktı. Daha İstanbul’da ayarladığımız biletlerle Nou Camp’ın yolunu tuttuk. Bilet dediysem; 96 bin kapasiteli Barcelona mabedi Nou Camp’ta yerlerin çoğu daha sezon başlamadan kombine olarak satılıyor. Bir maçı izlemeyecek olanlar, aracı veya kulüp vasıtasıyla koltuklarını o maç için satışa çıkarıyor. Benim de payıma Katalan bir kadının kale arkasında en önde sırabaşı yerini işaret eden kartı düştü.