1996’da Milliyet Dış Haberler Servisi’nde stajyer olarak işe başladığım Doğan Media Center’da son satırlarımı tuşluyorum!
2003’te bir kış günü, ani bastıran şiddetli kar, İstanbul’u hazırlıksız yakalamış, insanlar araçlarıyla yollarda mahsur kalmıştı. Kentte ulaşımın tamamen durduğu o gün, Milliyet, Radikal, Posta ve Fanatik gazetelerinin yüzlerce çalışanı, zoraki şekilde geceyi karargahları Doğan Medya Center’da (DMC) geçirmişti. Tipide yollarda mahsur kalan sürücüler ve yolculara kapılarını açan DMC, tarihi günlerinden birini daha yaşamıştı.
Ve O DMC’de biz ne savaşlar, ne depremler, ne sevinçler, ne acılar görüp haberleştirdik... Dinçer Güner, Yalçın Çınar, Bülent Yardımcı, İslam Çupi; dinlemeye doyamadığımız büyüklerimizi de DMC’nin kapısından son yolculuklarına uğurladık.
Şimdi artık orada, DMC’de
değiliz.
Milliyet’in Çağlayan’daki yeni binasına taşınma işlemi bugün yarın tamamlanacak. CADDE ekibi olarak biz, Çağlayan’daki yerimizi aldık bile... Artık yeni bir düzen kuruyoruz. Hepimize hayırlı, uğurlu olsun.
DMC’ye ilk kez 1996 mayısında stajyerlik görüşmesi için gelmiştim. O günün standartlarında ‘dağ başında’ algısı yaratan plazaya babam aracıyla getirmiş, insan kaynaklarında görüşürken o da dışarıda beni beklemişti. Aile geleneğinden ticaret yapmak istiyordum. “Sana sermaye, mermaye yok” diyen babam, gazeteciliğe yönelmeme neden olmuştu. Sanki onun o ilk gün DMC otoparkındaki varlığı benim görüşmemi garanti altına almak içindi. Her “Artık bırakacağım, istediğim parayı kazanamıyorum” dediğimde de karşımda oğlunun Milliyet’te çalışmasından gurur duyan babamı bulmuştum.
Her neyse, görüşmemin ertesi gün Milliyet’in Dış Haberler Servisi’nde staja başladım. DMC’de
16 yıl geçti. Arada babam gitti ama ben kaldım...
O gün, bugündür, evimle DMC arasındaki 19 kilometrelik mesafeyi gidiş/dönüş 38 kilometre şeklinde arşınladım.
Trafikte geçirdiğim fahiş zaman beni arayışlara yönlendirdi. Motosiklet öğrendim; işe iki tekerlek üzerinde gidip gelmeye başladım. Bu sayede günde en az
1 saat zaman kazanmıştım.
İyiydi, güzeldi ama...
DMC iyiydi, güzeldi, imkanları zengindi. Ama benim için hayattan kopuktu.
Şimdi Teşvikiye-Çağlayan arasını yürüyerek kaç adımda alabileceğimi, motosikletimle kaç dakikada katedebileceğimi hesaplarken, dudaklarımdan ancak şu kelimeler çıkıyor: Viva Çağlayan!
Bizi DMC’de yıllarca özenle besleyen, içiren, kaprislerimizi çeken ‘Bahtiyar The Bahtos’, Fahri, Dilek, Asiye, Murat, Kibar, Ferdi, Recep, Süleyman, danışma, güvenlik, santral, temizlik, ulaştırmada geride bıraktığımız tüm arkadaşlara selam olsun...