Bilgisayar karşısında zaman öldürmeye çalışırken karşıma bir anda babam çıktı; duygularım heyecandan kısa devre yaptı!
2007’de temmuz ya da ağustos, bir yaz günüydü. İşlerimi tamamlamış internette dolanıyor; 3, 5 dakika sonra kendimi yola vuracağım birkaç aylık motosikletimi kişiselleştirme olanaklarımı araştırıyordum.
Birden -ve nereden estiyse- Google’da arama kutusuna, ‘geyiğine’ babamın adını, ‘Rasim Özel’ yazasım geldi.
O an, babam bu dünyadan gideli dört yıl olmuştu.
Google, içinde peşi sıra ‘Rasim’ ve ‘Özel’ kelimeleri geçen yaklaşık 40 site getirdi karşıma. Sitelerin hiçbirinin tüccar babam Rasim’le ilgili bir bilgi içermediğini düşünüyordum.
Ama üçüncü site, ‘Gitti Gidiyor’un bir açık artırma sayfasıydı ve şöyle yazıyordu: 1957 Sirkeci Rasim Özel Eczanesi Faturası...
Önce gözlerime inanamadım. Sonra heyecanla linke tıkladım. Antika belgeler, kitaplar satan bir ‘Gitti Gidiyor’ mağazası babamın Taşlıtarla’daki Cahide Erler Eczanesi’ne 5 Ağustos 1957’de yaptığı toptan satışın faturasını açık artırmaya çıkarmıştı.
Bu dünyadan gidene kadar ticaret ekseninde çok girişimi olan babam, iş hayatına askerliğini bitirir bitirmez Sirkeci’de kurduğu bir ecza deposuyla başlamıştı.
Babamın el yazısıyla doldurduğu fatura, onun
bir damga pulu üzerine
ıslak imzasıyla tamamlanıyordu.
Bu müthiş keşfi o sırada yanımda, arkamda duran, önümde, 10, 20 metre çevremde kim varsa paylaştım coşarak.
Sonra hemen faturayı ‘Hemen Al’ fiyatı ‘12.5 YTL’ye satın aldım. İki gün sonra elimde olan belge, şimdi evimin bir köşesini süslüyor.
Bu bir mesaj mıydı?
Sonra o an kafamı çok kurcaladı; “Bu bir mesaj mıydı?”, “Babam selam mı yollamıştı?”, “‘Zaman öldüreceğine benim gibi çalış’ mı diyordu?”, “Yoksa motosikletle ilgili arama yaparken karşıma çıkıp beni sevdamdan vazgeçirmeye mi çalışıyordu?”
Bilmiyordum ama bunun bir anlamı vardı.
5 Ağustos 1957’nin anısına babam Cahide Erler’e ne satmış, birkaç tanesini yazacağım:
6 çiçekli plastik don (plastik donu ilk kez duydum, çocuk bezi mi acaba), 10 antidot pomat, 20 haşarat öldürücü,
5 Havilland krem tüp, 6 Pereja kolonya, 2 hazine hissesi (bu da nasıl oluyor), 2 Nevzat briyantin tüp... Toplam
502.81 TL.
İlahi internet!
Bu konuyu Milliyet Cafe için 1 Ocak 2008’de yayımlamak üzere 31 Aralık’ta tuşlamıştım. Dünyada en az gazete okunan günde, herkesin yılbaşı sarhoşu olduğu 1 Ocak’ta yayımlanmasının tek nedeni, telaşlı 31 Aralık gününde yazacak başka konu bulamamamdı. O yazıyla başladığım 2008’se, tarihimin tartışmasız en kötü yılı
olmuştu.
Cümlelerimi yeniden kurgulayarak baştan tuşladım. Umarım bu yılın kalanı güzel geçer...
YALAN DÜNYA!
‘Yalan Dünya’yı iki kez izledim; biri başlarda, diğeri geçen hafta. İlk gördüğümde beğendiğim diziyi geçen
hafta göz attığımda hayal kırıklığına uğradım. Karikatürün karikütürünün karikatürü gibiydi. Abartıda overdose oldum; 10 dakika dayanabildim.
‘Yalan Dünya’ için son kez TV karşısına geçmemin özel bir nedeni vardı; İlknur Taş’ın, CADDE’de manşet yaptığımız haberi. “Bir de o gözle bakayım” dedim.
İlknur, iki görgü tanığına dayanarak senarist Gülse Birsel’le yapımcı D Productions arasında ciddi kriz çıktığını, bu yüzden sete bir süre ara verildiğini haber vermişti.
İlknur’un pazar günü hazırladığı haberin pazartesi CADDE’sine manşet olmasının ardından önce D Productions’tan İlknur’u arayan kişi, -haberi asla yalanlamadan- dakikalarca ve ısrarla olayı kimden duyduğunu öğrenmek istedi.
Bizim meslekte şartlar ne olursa olsun haber kaynağını korumak esastır. İlknur da kuralı tatbik etti. Kimse kaynağının işinden olmasını istemez.
Ardından beklediğimiz gibi önce Gülse Birsel’in yazılı yalanlaması geldi. İlknur’u arayan Birsel, bir kriz yaşanmadığını da ayrıca açıkladı; “Haberi hazırlarken arayıp sorsaydınız olmadığını söylerdim” mealinde konuştu.
Evet, Birsel aranabilirdi. Ama bilinçli şekilde aramadık. Pazar günü -alacağımız yanıt da belliyken- yüzde 100 emin olduğumuz bir haberi asitlemek istemedik.
Birsel’in yazılı açıklamasının özüne -o manşeti
yaparken de düşündüğümüz gibi- bir sonraki gün yer
verdik.
Birsel sonra bir Kelebek yazarına mesaj gönderip, “Asıl gazetecilik ‘Yalan Dünya’ olmuş maalesef” demiş. Kelebek yazarıysa, “Gülse, gazetecilerin
sit-com’unu yaparsa asıl o zaman yandık” diye
yakınıyor. Korkumuz yok; sit-com gazetecileri, yalan dünya sakinleri düşünsün.