CaddeLaf attırmayan İspanyol kadınları

Laf attırmayan İspanyol kadınları

11.10.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

"İspanya'da her adımda, hep kadınlara rastlıyorum. Başına buyruk, seksapeli yüksek, sevinci de, hüznü de dolu dolu, kendini bir erkeÇe hızla kaptırabilen, kolay tökezleyip kolay kanayan, ama bir o kadar inatla, tutkuyla ve bodoslama yaşamayı beceren ve illâ ki konuşmayı seven kadınlar

Laf attırmayan İspanyol kadınları

YAZAR ELİF ŞAFAK TEMPO'DA İSPANYOL KADINLARINI ANLATTI axcaf031.jpg Sıkışmış kalmışsın arada, hele bir de içselleştirdiÇin kültürel kodlar ve sınırlamalar varsa. İşte o dönemde karşımda 'rol modeli' olarak İspanyol kadınlarını bulmak, zaten içe kapanık ve sıkılgan bir velet olan beni dehşete düşürmüş ve kendi dünyama daha çok kapanmama neden olmuştu. Kim bilir, belki kitaplara bu kadar meraklı olmamı İspanyol kadınlarından duyduÇum o belli belirsiz tedirginliÇe borçluyum. Onlar gibi olamayacaÇımı hissettikçe, daha çok çekilmiştim kabuÇuma ve kitapların arasına. Şimdi, aradan geçmiş bunca sene. Baktım varmışım 30'larımın ortalarına, eş ve anne olmuşum, ama hâlâ küçük bir kızken yaptıÇım gibi yarı hayranlık, yarı korkuyla izliyorum İspanyol hatunlarını. Zil , şal, gül ve edebiyat oldu benim için bu hafta. Uluslararası bir edebiyat festivaline katılmak üzere, dünyanın her yerinden onlarca yazarla beraber İspanya'daydım. Önce Madrid, sonra Segovia... Seneler sonra, çocukluÇumun geçtiÇi bu güneşli ülkeye ayak basmak, çoktan unuttuÇumu sandıÇım hatıraları açıÇa çıkardı. En başta da İspanyol hatunlarına dair gözlemlerimi. Ben bu memlekette yaşadıÇımda, 11-12-13-14 yaşlarındaydım. Tam buluÇ çaÇı... Kendi bedenini tanıyamadıÇın bir garip ara dönem...Ne kız çocuÇusun artık, ne kadın. Havaalanında karşılıyorlar bizleri. Grupta şairler, yazarlar, akademisyenler var. İşi gücü yazmak ve okumak olan insanlar bunlar. Şişkin egoları ve söyleyecek bol bol lafları olan entelektüel insanlar. Hele bir Perulu şair var ki aynalı gözlüklerini, siyah ceketini çıkarmıyor katiyen, tepeden tırnaÇa cool. Tam biz oracıkta konuşurken, karşıdan bir İspanyol kadın geliyor. Ama ne kadın! Ama ne geliş!Kadın 40'larında olmalı, belki de 50'lerinde ama göstermiyor. Kumral saçları dalga dalga, göÇsünü deÇil göÇüslerini şişire şişire yürüyor. Nasıl alımlı, nasıl göz alıcı. Alışıldık Hollywood güzellik kalıplarıyla bakarsak, belki 'güzel' bir kadın sayılmaz. Diyebilirsiniz ki beli fazla kalın; burnu, kalçası büyük. Ama bu kadın öyle bir taşıyor ki bedenini, öyle bir özgüvenle yürüyor ki, hangi ordu durabilir karşısında. Bizim edebiyatçı kafilesi daÇılıyor anında. Herkes kadına yol vermek için bir kenara çekiliyor. Bizim cool Perulu şair o panikle Japon yazara tosluyor. Bir an için tüm ciddi meseleler unutuluyor. İspanyol kadın ise yarattıÇı karmaşanın pekâlâ farkında. Yelpazesini açıp bir iki sallıyor. Sonra, saçlarını savura savura yürüyüp gidiyor aramızdan. Kalakalıyoruz. Şairin şaşkınlıÇı Ertesi sabah uyku tutmayınca, gün daha yeni doÇmakta filan demeden çıkıyorum sokaklara. Açık bulduÇum ilk kafeye dalıyorum. Anlaşılan geceleri bar, sabahları kahvaltı mekânı olarak çalışan bir işletme burası. İçeride bir ben varım müşteri olarak, bir de sabah vardiyasına çıkan bir grup çöpçü. Diziliyoruz barın oraya. Karşımızda iki 'barmaid' var. Çat çat kahveleri yapıp, 'churros' denilen kahvaltılık hamur işlerini hazırlayıp, tabak tabak diziyorlar erkek müşterilerin önüne. Biri, bir densizlik yapmaya görsün, ne haddine. Çöpçüler ve ben ses çıkarmadan gayet uslu kahvaltımızı yapıyoruz.Derken o akşam festivalin hazırladıÇı yemekte tesadüfen yanımda oturan bir başka İspanyol kadının, masamıza bakan genç garsonu öpücük göndererek çaÇırdıÇına tanık oluyorum. Ben garsonun yerinde olsam, kulaklarıma kadar kızarırdım herhalde. Ama garson gayet rahat, belli ki alışmış kadın müşteriler tarafından böyle çaÇrılmaya. Gelip siparişi alıyor. Öpücükle garson çaÇırma Lokantalarda, sokaklarda, meydanlarda, festival boyunca her adımda hep kadınlara rastlıyorum. Almodovar'ın kadınları bunlar. Başına buyruk, seksapeli yüksek, batıl inançları ve takıntıları olan, sevinci de, hüznü de dolu dolu, kendini bir erkeÇe hızla kaptırabilen, sakınmadan, hesap yapmadan aşık olabilen, kolay tökezleyip kolay kanayan, ama bir o kadar inatla, tutkuyla ve bodoslama yaşamayı beceren ve illâ ki konuşmayı seven kadınlar. Tıpkı o havaalanındaki kumral dilber gibi özgüvenle yürüyen, laf atılmayan, laf attırmayan İspanyol kadınları....Sadece gençlere özgü deÇil bu duruş. Her yaştan her kesimden kadında aynı vakur eda var. Birkaç kez yaşlı kadınlarla da karşılaşıyorum. 60'larında, 70'lerinde, saçları aÇarmış kadınların kırmızı ruj sürmeleri, dantelli kat kat etekler giymeleri, yelpazelerini dans eder gibi aÇır, ama zarif kullanmaları müthiş hoşuma gidiyor. Bizde olsa çoktan ununu elemiş, eleÇini asmış, 'nine' kategorisine zıplayarak, aseksüel addedilen kadınlar burada hâlâ genç, hâlâ 'kadın'. Almodovar'ın kadınları En güzeli, İspanya'da gece olunca erkekleşmiyor sokaklar. Dünyanın başka yerlerinde olduÇu gibi kadınları ezmiyor kaldırımlar. Gece geç vakitte bile kafelerde, lokantalarda, barlarda, kapı önlerine koydukları sandalyelerinde keyifli keyifli dedikodu yaparken izliyorum onları. Bir kadın olarak kendini Şehir karşısında 'zayıf ' ya da 'savunmada' hissetmiyorsun burada. Tam tersine, hangi saatte olursa olsun rahat rahat yürüyebiliyor kadınlar ve genç kızlar. 'Namuslu' olduklarını kanıtlama ihtiyacı duymuyorlar kıyafetleri ve tavırlarıyla. Dikkat et etek boyuna, dikkat et oturuşuna, sakın ola karşıdan bir erkek gelirken başını kaldırma, eÇ, eÇil daima.... Sürekli bir sınava tabi tutulmuş gibi hissetmiyor kadınlar kendilerini. İspanyol hatunların cinsellikleriyle ve kadınlıklarıyla bu kadar barışık olmalarında ve içinde yaşadıkları toplumun onları bu şekilde sevip saymasında hayranlık uyandıran bir sihir var.