14.10.2022 - 07:00 | Son Güncellenme:
Dr.Hakan Çağlar Gürol
Dr.Hakan Çağlar Gürol- Doğru, insanın günlük ihtiyacı 100-150 miligram, gebelerde 200-250 miligram, bu da bir çay kaşığı iyotlu tuzdaki miktara denk geliyor. Süper o zaman, ortada bir sorun olmamalı değil mi? Çünkü maşallah tuz kullanımımız hiç de az sayılmaz.
Ama veriler öyle söylemiyor. Sağlık Bakanlığı’nın 2007 yılında yapılan taramalarında iyot eksikliği oranının yüzde 30’u orta-ağır düzeyde olmak üzere toplumun yüzde 47’sini etkilediği görüldü. Zannediyorum geçen 15 yılda oranlar daha da kötüye gitmiştir.
İyot, en çok herkesin bildiği gibi tiroit dokusunda kullanılır. Ama yaşamsal öneme sahip bu esansiyel elementin vücudun diğer organ ve dokularında da önemli işlevleri vardır. İyot, güçlü bir antibakteriyel, antiparaziter, antiviral ve antikanser ajandır. İyot eksikliğinde guatr, otoimmün tiroit hastalıkları, tiroit nodülleri, memede fibrokistik değişiklikler, meme kanseri, prostat kanseri, obezite, fibromiyalji ve çocuklarda zeka geriliği gibi daha pek çok hastalığı sayabiliriz. Özellikle etkilediği dört mekanizma şöyledir:
*Metabolizma ve kilo kontrolü,
*Gebe kalabilme oranlarını etkiler,
*Çocuklarda zeka ve beyin gelişimini etkiler,
* İmmün sistemi (savunma) güçlendirir.
Element eksikliği üzerine
Bu çok önemli ve aslında tuzlarda da bolca aldığımız kıymetli element neden kanımızda bu kadar düşük? Çünkü brom, klor, flor gibi başka elementler, biz yeterince alsak da, iyot ile yarışıp onun yerini işgal edip vücudumuzun kullanmasını engelliyorlar. “O zaman bu maddeler nerelerden bize bulaşıyor da iyodumuzu çalıyor?” diye bakarsak... Amerika Birleşik Devletleri’nde ekmek üretiminde hamur katkı maddesi olarak brom yaygın olarak kullanılıyor. Her gün defalarca temas ettiğimiz yazarkasa fişleri (termal kağıt) en önemli brom bulaşma kaynaklarındandır. Bunun dışında saç boyaları, perma ilaçları, birçok kozmetik ürün, zirai ilaçlar vs. brom içermektedir. Flor ise, en çok diş macunları yoluyla vücudumuza giriyor. Klor da, en fazla musluk suları, yüzme havuzları yoluyla vücudumuza giriyor.
Kanaatimce bunların çoğundan kaçış pek de kolay değil. O zaman iyot alımımızı arttırmalıyız. Japon mutfağından beslenen bol yosun, alg (kelp, chlorella vs.) ve deniz ürünleri yiyen bir Japon değilseniz, ilave bir şeyler yapmalısınız. Ortalama bir Japon, ortalama bir Amerikalıdan günlük 50 kat daha fazla iyodu sofrasından alıyor. Bunun sonucu dünyanın en yüksek meme kanseri oranları Amerika’da iken, en düşük oranlar ise Japonya’da. Bunun ispatı ise, Japonya’dan Amerika’ya göç eden ve Amerikan tarzı beslenen Japonlarda meme kanseri oranları hemen Amerikan oranlarına fırlayıvermesiyle vücut buluyor.
Nasıl tedavi edilir?
Bunca laftan sonra, “Biz ne yapalım o zaman?” derseniz birkaç yol var.
1 Çok kaliteli iyot içeren tuz kullanımı olabilir, ama bir yandan çok fazla tuz almak istemiyoruz.
2 Doktorunuza danışıp iyi emilen güzel iyot solüsyonları ve dozları hakkında bilgi alabilirsiniz.
3 Bir kolay yöntem de Hollandalı biorezonans hocam Hans Stromer’in yıllar önce öğrettiği bir yöntem. Hani küçükken bir yerimiz yaralandığında sürdüğümüz tentürdiyodu (ama diğer antiseptik solüsyonları değil, gerçek tentürdiyodu) avucumuzun içi kadar bir alana göbek, karın bölgemize gece yatmadan sürüyoruz. İhtiyaç varsa emiliyor ve sabah kalkınca hiç renk kalmıyor. Ta ki sabah kalktığınızda tentürdiyot lekesi karnınızda ciltte kalana kadar devam ediyorsunuz. En kolay ve ucuz yol bu. Bu uygulamayı altı ayda bir yapıyoruz.
Merak ettiğiniz detaylar konusunda 0536 725 5454 numaralı WhatsApp hattından bilgi edinebilirsiniz. Sevgi, sağlık ve huzurla kalın.