03.11.2011 - 01:00 | Son Güncellenme:
İlle de karpuz
Öykü Çelik /Oyuncu
“Bende biraz hararet var galiba. Onun için karpuzu çok seviyorum” diyor. Karpuzu gerçekten sevdiğini, çekim sırasında iki büyük dilimi yiyince anlıyoruz. Hal böyle olunca ortaya ‘bol ısırıklı’ kareler çıkıyor. En sevdiği yiyecekler listesinde karpuz dışında; balık, mantı, laz böreği ve kruvasan var. Mutfağa girip Diyarbakırlı üvey babasından öğrendiği reyhanlı bulgur pilavı, bulgurlu çorba gibi Doğu lezzetlerini yapmaktan zevk alıyor. Tavuk sote, nohut ve kuru fasulye de elinden geliyor. Peki nelere “Hayır” der? Cevap hızlı: “Kereviz! Asla yemem! Domuz etine de dayanamıyorum.” Ya en keyif aldığı sofralar? “En sevdiğim öğün kahvaltı. Ailem ve arkadaşlarımla, evde ya da bahçede, uzun kahvaltılara bayılıyorum. Yemek sonrası masa sohbetini seviyorum.”
Büyük dilim benim!
Mehmet Yaşin /Gazeteci-Gurme
Dünyayı gezmiş, görmüş tecrübeli gazetecinin en sevdiği lezzet su böreği. “Nedeni gayet basit” diyor, “Su böreği hamur, tereyağı ve peynirle yapılır. Nar gibi kızarır. Üçünün yan yana gelip lezzetli olmaması düşünülemez. Ben bir hamurkoliğim; işim de su böreğini en iyi yapan yerleri keşfetmek.” Hatta yemek piramidini şöyle sıralıyor: “Börek, börek, börek, sonra diğerleri.” Gaziantep’in yuvalamasına, Adana’nın kebabına, Mersin’in tantunisine, Eskişehir’in çiğ böreğine, Ege’nin otlarına “Hayır” diyemiyor. Yemeyi göze alamadığı tek şey köpek ve yılan etiymiş. “Köpek etini içim almadı; yılanıysa gözümün önünde temizlediler, iğrendim. Ama bu ikisi dışında, hamamböceği bile yedim” diyor. Anadolu seyahatlerinde keşfettiği tarifleri, kendi mutfağında deniyor. ‘Gurme’ etiketinin üzerine yapışmasından şikâyetçi değil ama asıl mesleğini unutmuyor: “20 yıllık meslek hayatımda yaptığım her şey biyografimde kaldı ve yemekle tanındım. Böyle tanınmak hoşuma gidiyor ama mesleğimi sorduklarında hâlâ ‘Gazeteci’ diyorum. Cebimde basın kartı var.”
Enginara kulak ver!
Serra Yılmaz /Oyuncu-Sunucu
“Bir gün Murathan’la (Mungan) dolaşıyoruz. Manavda enginar gördük. Derhal evine gittik, üzerine zeytinyağı döküp çiğ çiğ yedik. Şimdi anlatırken bile canım çekiyor!” diye anlatmaya başlıyor Serra Yılmaz. Aslında favori yemeği etli yaprak sarma, ama enginar gibi ekşi ve şam fıstığı gibi güçlü tatlara bayılıyor. Şekeri sevmiyor. İlk yemek denemesini 10 yaşında yapmış; “Anneannem puf böreğime hayran kalmıştı” diye anlatıyor. Tarife sadık kalma takıntısı yok, doğaçlamayı seviyor. Türk, İtalyan, Fransız ve Japon mutfağına düşkün. Ferzan Özpetek filmlerinin kalabalık sofralarını soruyoruz; “Kalabalık sofrayı, masada birbirini iyi tanıyan insanlar varsa severim. Yeni tanıştıklarımla baş başa yemeyi tercih ederim” diyor. Yalnız yenilen yemeklerinse, dünyanın en lezzetli yemeği dahi olsa, damakta eksik tat bırakacağını söylüyor.
Elimden kurtulamazsın!
Jess Molho /Sunucu-Oyuncu
“Yemek için yaşayanlardan değil, yaşamak için yiyenlerdenim” diyor. Küçükken makarna haşlayıp omlet yapmayı, köfte-patates kızartmayı öğrenmiş. Şimdi iyi bir aşçı; makarna sosları ve Uzakdoğu yemeklerinde başarılı, ama özellikle kurabiye ve kekte: “Çok iyi yaparım ama tatlıyla aram yok; maksimum 1-2 tane yerim.” Peki nasıl bu kadar formda? “Günde beş saat canlı yayındayım. Buradan çıkıp sete gidiyorum. Her gün 45 dakika fitness, haftada bir gün kardiyo yapıyorum. Doğal olarak kilo kalmıyor” diyor. Yemek keyfi için eşini ve 1-2 kadeh içince ‘yoldan çıkmayan’ dostları şart koşuyor.
Bir öğün kaç kiraz eder?
En sevdiği yaz meyvesi kirazın tadını çıkarmak için, bazen yalnızca yarım kilo kiraz yiyor. Karşı koymakta zorlandıklarını şöyle sıralıyor: “Dondurmaya ‘Hayır’ diyemem. Patates kızartmasını severim ama ayda bir yerim. Dondurulmuş patatesi fırınlayarak... Üzerine ketçap ve hardal dökerim. Mayonez yemem!” Fırsat buldukça mutfağa girip lezzetli, kalorisi düşük ve değişik tatlar yaratıyor: “Her gün mutfağa giremiyorum ama girdiğimde 3-4 çeşit yemek çıkarabilirim.” Yemeği karın doyurmak olarak görmeyi ilkel buluyor; sofra düzenini önemsiyor. “En sevdiğim şey kolalı, beyaz bir masa örtüsü serilmiş, üzerinde mumlar ve şarap kadehleri olan sofralar. Masaya yemeklerin dizilmesini sevmem, her yemeğin ayrı bir seremoni gibi görülmesini isterim.” Onun için de en önemlisi, masayı sevdikleriyle paylaşmak: “Güzel sohbet, güzel yemeğin en güzel arkadaşı.”