Şevval Sam, üzerinde bir pardösü, başında “dönem şapkası”, ayaklarında çocuk pabuçları ve elinde tahta bir bavulla sahnede.
Anlatıyor: “11 yaşındayım. Hiç gitmediğim, bilmediğim, kimseyi tanımadığım İstanbul’a geldim Bursa’dan. Teyzemi bulmalıydım...”
..................
Müzeyyen Senar, Atatürk’ün davetiyle huzurunda söylemiş.
O sahne, yansıdaki Atatürk görüntüsüne Şevval Sam’ın yürümesi ve elini öpmesiyle harika canlandırıldı. Bodrum Antik Tiyatro’da bir alkış tsunamisi yükseldi.
Ve... Bu görüntüye Şevval Sam’ın sesinden Atatürk’ün çok sevdiği “Cana rakibi handan edersin” şarkısı.
Müzeyyen Senar’ın yaptığı gibi çıplak ayakla da birkaç şarkısını seslendirdi Şevval.
Müzeyyen Senar gibi “kadeh çevirdi.”
Elleriyle elma kırdı.
....................
Ya final!.. Şevval Sam dinleyiciler arasında olan Müzeyyen Senar’ın kızı Feraye’yi sahneye davet etti.
Senar’ın kızına ithaf ettiği “Feraye” şarkısı yankılanırken Bodrum Antik Tiyatro ayaktaydı.
Feraye tıpkı annesinin ses tonuyla ve vurgularıyla nasıl da güzel söylüyordu.
İstanbul Hilton’da da Müzeyyen’in 100. yıl dönümü için bir gece düzenlendi.
Türkiye’nin sanatçılarını anarak kucaklaması ne güzel.
MENÜDE FİKRET MUALLA
BODRUM trafiği bu yaz İstanbul’u bile mumla arattı.
Hele Antik Tiyatro’da konser varsa çok bilinmeyenli çetin denklem.
Bir kopya vereyim.
Antik Tiyatro’nun tam karşısında yemekleri de, manzarası da harika “Casita” hayatı kolaylaştıran ve güzelleştiren formül.
Şevval Sam’ın Müzeyyen Müzikali öncesi için yer ayırttırdım.
Aracı da Casita’nın valesine teslim ettim.
Yat Limanı’na ve Kale’ye tepeden bakan harika bir manzara.
Casita’nın mantısı yıllardır meşhur.
Ama gene de menüyü istedim.
İç kapakta Fikret Mualla’nın resimleri... Yanda ise yemekler.
Sahibi Haluk Tanrıverdi resimler için izin almış.
Yani...
Korsanlık değil.
Casita mantısı üzerinde köfte tam “damak çatlatandı.”
Sohbet de iyiydi.
O keyifle Antik Tiyatro’ya Şevval Sam’dan “Müzeyyen Müzikali’ne” geçtik.
Çift kat kaymaklı ekmek kadayıfı.
LÜTFEN BUNU YAPMAYIN
Fazıl Say’ın annesi Sayın Ayşe Gürgün Say vefat ettiğinde Bodrum’daydım.
Bitez Köyiçi Camii’ndeki cenazesine gittim.
Cenaze namazı öncesi cami yanındaki kahvenin çardağındaydık.
Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, sanatçılar Selçuk Yöntem ve Deniz Çakır da gelmişlerdi.
Fazıl “Başsağlığı ve rahmet dileklerine teşekkür ediyor -neredeyse- hiç konuşmuyordu.”
Üzgün ve sessizdi.
Bakışları zaman zaman sabitleniyordu. Hava çok sıcaktı ama o siyah takım elbisesinin ceketi içindeydi.
Ece Dağıstanlı’nın ve bizlerin uyarılarına rağmen ceketini hiç çıkarmadı.
Cenaze namazı için hocanın gelmesini beklerken bir süre tam arkasındaydım. Siyah takım elbisesi içinde milim kımıldamadan annesinin tabutu önünde toprağa çakılmış gibiydi.
.......................
Bu gözlemleri Fazıl Say’ın cenaze namazı kılması üzerine özellikle internet ortamında yazılanlara karşı onun hangi duygular içinde olduğunu anlatmak için yazdım. Başka ayrıntılar var ama bu kadarı yeter.
Ve... Fazıl Say’ın Instagram hesabında “Lütfen bunu yapmayın” başlıklı yazısından birkaç satır.
Bunların hiçbirini
yazmak istemezdim. Annemin cenaze töreninden sonra sosyal medyada çıkan tartışma ve yorumlar, sonsuz mertebede inciticidir. Kin ve nefret doludur, annesini kaybeden bir insanın kalbini kırmak amaçlıdır, insani olan her şey bu yazılarda unutulmuş, terk edilmiştir.
Tüm bu yazılanlar en doğru şekilde yapılmış bir cenaze namazını kılan beni hedefe koyan, benim inancımı sorgulayan, utanç verici bir ilkelliği, cüreti ve cahilliği temsil etmektedir. Tek ricam, bu yazılanların kaldırılması ve bir daha böyle bir şeyin yaşanmamasıdır. Bunu lütfen yapmayın.
.....................
Fazıl Say’ın satırları içleri acıtan kelimelerle devam ediyor. Olgun, bilge bir beyefendi üslubuyla... Ve başta Cumhurbaşkanı olmak üzere iktidar ve muhalefetten tüm liderlerin, bakan ve milletvekillerinin Fazıl Say’ı arayarak taziyelerini bildirmiş olduğuna da işaret edeyim.
Türkiye’ye böyle büyük bir sanatçı armağan eden annesi Sayın Ayşe Gürgün Say’a Allah’tan rahmet diliyorum.
İKTİSATÇIDAN POLİSİYE ROMANLAR
Cüneyt Ülsever’i çoğumuz Hürriyet’teki köşe yazılarından tanırız.
Harvard Üniversitesi’nde de kariyer yapmış, iktisat doktorudur.
Bu yaz onun “polisiye romanlarıyla” da tanıştım.
Tatil günlerimde keyifle ve ilgiyle okudum.
Polisiyeye siyaset, istihbarat örgütleri, keskin nişancı tetikçiler de harmanlayarak nefesleri kesiyor.
Bir yandan onun kitaplarından edinebildiğim ikisini okurken, 3-4 metre ötemdeki şezlongda Cüneyt Ülsever’in olması da ilginçti.
Cüneyt Hoca artık yaz kış Bodrum’u mesken tutanlardan.
Sadece 3 ay üniversitede ders vermek için İstanbul’a geliyor.
Polisiye kitaplarından birkaçı şöyle:
“Kara Dul, Hacı, Hisarüstü Cinayetleri, Topal Devrimci Cinayeti, Azrail Aynası, Ayna Paramparça, İtirafçı, Efendi ve Köle, Gerçek Ama Hangi Gerçek, Geçmişin de Seninle Gelir.”
(Son ikisini okudum.)