Gülay Afşar

Gülay Afşar

gulay.afsar@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

‘Sanat Hayattır’ adını verdiğim bu köşede, sanatın farklı dallarında, hayatın içinden yansımaları izleyerek yola devam ediyorum. Örneğin, ülkemde seçim maratonu yaşanırken, Ercan Kesal’ın ‘Nasipse Adayız’ adlı kitabı bana bir soluk almak gibi geliyor. Diğer yandan, kaybettiğimiz canların ardından acıyı böylesine hissederken, Emin Alper imzalı ‘Abluka’ ile terör gerçeği beyaz perdeden bir kez daha tokat gibi yüzüme çarpıyor. Ve hiç vakit kaybetmeden Ercan Kesal ile kitabını, Emin Alper ile filmini konuşmak üzere bir araya geliyorum.

Haberin Devamı

Kesal, bir seçim öncesi aday adaylığı hikayesi olarak tarif ettiği ‘Nasipse Adayız’da siyaset oyununu mizahi bir bakış açısıyla anlatıyor, çünkü, böyle olunca sözün daha fazla yerini bulduğunu düşünüyor. Malum, biz zaten alışkınız acınacak hallerimize gülmeye. Ancak, iktidar kokusunun peşinden gitmek hiç kolay değil. O yüzden, ‘Nasipse Adayız’la ilgili Ercan Kesal’ın anlattıklarından sizin de zihnini açacak birkaç notu paylaşmak isterim:

Hikaye, İstanbul’un yanıbaşında bir ilçede geçiyor. İstanbul’un çeperindeki o dünyaya daha yakından bakmak gerekiyor. Şehrin gerçek emekçilerinin, büyük bir kitlenin yerleştiği bu yerler, yeni oluşmuş Anadolu kentleri, yani İstanbul’un Anadolu’su. Orda tutunmak istiyor insanlar, önce yemek, içmek, barınmak, sonra güç, iktidar arıyorlar. Siyasetse bir yandan bu güç

arayışı, kendini ispat mücadelesi için meşru bir yol ama diğer yandan, insanın nefsiyle sınandığı en zor alanlardan biri.

Seçimlerde aday olanların çoğunu tanımıyoruz, onlar sokağa çıkıyor, oy toplamaya çalışıyor, belki seçiliyor, belki seçilmiyor. Oysa hikayenin zorlu kısmı aday adaylığı. Aday adayı iseniz, adaylığınız için karar verecek olan ‘Başkan’a kendinizi beğendirmeniz gerekiyor. ‘Aday adaylığınızın’ ‘adaylığa’ dönüşmesi için zamanınızı, paranızı, canınızı ortaya koymak zorundasınız.

Adaylığa giden her yol mübah mıdır, derseniz zaten ‘melankolik komedi’ kısmı orada başlıyor. Tuhaf menfaat ilişkilerinin içinizde yarattığı sıkıntıyı, hüznü daha yakıcı bir şekilde hissediyorsunuz. Kurmaca da

Haberin Devamı

olsa, bu kadarı da olmaz diyorsunuz.

Bu uzun hikayede, kendi deneyimlerinden yola çıkan Ercan Kesal, epey önce küçük çaplı da olsa, bir siyaset pratiği yaşamış, nitekim o günden sonra hiç siyaset hevesi kalmamış. Ama ‘Nasipse Adayız’la ilk yönetmenliği için yola çıkmayı aklına koymuş. Bana göre de bu hikaye pek güzel bir film olur.

ZOR HİKAYE: ‘ABLUKA’

Son dönemde sıkça sözünü ettiğim filmlerden biri ‘Abluka’. Venedik Film Festivali’ne giderken de dönerken de sinemamız adına çıtayı yukarıya koyan bir yapım. ‘Tepenin Ardı’ ile tanıdığımız Emin Alper yazdı, yönetti. Çok çarpıcı bir hikaye anlattı. Yine İstanbul’un çeperindeki ‘öteki Türkiye’yi resmetti.
Zamansız ve mekansız anlatsa da İstanbul’un orta yerinde, yanıbaşımızda kurulmuş, terör örgütlerinin kurtarılmış bölgeleri haline gelmiş o mahallelerden, ordaki karanlık dünyadan baktı yaşananlara. Seyirci açısındansa, terörle mücadele edenle terör örgütüne dahil olan arasındaki o ince sınırı görmek tam bir yüzleşme oldu. Mehmet Özgür ve Berkay Ateş başta olmak üzere oyunculuklarla kurmaca nerdeyse gerçek gibi göründü.
Abluka, yurt dışında ödüller alıyor, Adana Altın Koza’da beş ödül birden alıyor, her gittiği yerde çok alkışlanıyor. Ama gelin görün ki Türkiye’de bağımsız filmlerin vizyon gerçeği değişmiyor.
Film, Türkiye’de ancak Başka Sinema kapsamında 16 salonda gösterime girebiliyor. Oysa zor bir hikaye olsa da bu bizim hikayemiz. Sinemacılar ‘öteki Türkiye’yi böylesine dert ediniyorsa
seyirciye de zor olanı seyretmek için biraz cesaret demek gerekiyor.