Ferzan Özpetek’in yeni filmi ‘İstanbul Kırmızısı’ bugün vizyonda. Belki de Özpetek’in uzun soluklu ‘İstanbul Kırmızısı’ yolculuğu demek gerekiyor. Önce kitabını yazdı. Kitaptan yola çıkıp, hikayeyi dönüştürerek, senaryolaştırdı ve filme çekti. Böylece tüm çıplaklığıyla kendini, hayatını ve hayatını etkileyen insanları anlattı. Mehmet Günsür’ün dediği gibi, “Cesaretle eteğindeki taşları ortaya döktü.”
Filme dair eleştirmenlerin çokça sözü olabilir. Bense
filmi seyredip, Özpetek ve başrol oyuncularıyla sohbet ettikten sonra bana kalanları yazmak istedim.
- ‘İstanbul Kırmızısı’, Türkiye’de bugüne kadar görülmemiş bir yıldızlar geçidi, şehrin bambaşka bir resmi.
- Ferzan Özpetek, tümüyle Türk ekiple çalışıp, tamamını İstanbul’da çektiği için “İlk Türk filmim” dese de, o hâlâ İtalyanca düşünüyor, İtalyanca yazıyor. Dili ve coğrafyası Türk olsa da, bu filme hakim olan yine Özpetek’in ‘İtalyan ruhu’.
- Oyuncular onunla çalışmanın hazzını yaşıyor. Hatta Nejat İşler için bu film, ikinci
- Yönetmen ise, ilk kez çalıştığı Türk oyunculara hayran. Filmin İtalya’daki gösteriminde, oyuncuları için
aldığı övgüleri anlatırken, mutluluğu yüzünden okunuyor.
- Filmdeki yönetmen Deniz Soysal karakteri ilk bakışta Özpetek’in kendisi gibi gözükse de, aslında diğer üç ana karakterin hepsinde, ayrı ayrı Ferzan Özpetek var.
Sanki kendini parçalara bölmüş, her birinden ayrı karakter yaratmış.
- Örneğin, Mehmet Günsür’ün oynadığı çocukluk arkadaşı Yusuf, Ferzan Özpetek’in gerçek hayatında da çok kilit bir role sahip. Ve kendi deyimiyle Yusuf, onun ‘karanlık tarafı; ’ Tuba Büyüküstün’ün oynadığı Neval ise öteki yanı, belki de mağrur ve tapılacak olanı. Özpetek’i tamamlayan aşkları.
Yani, ‘İstanbul Kırmızısı’nda her şey Ferzan Özpetek’e dair, her şey onu anlatıyor. O yüzden diyorum; bir Ferzan var Ferzan’dan içeri...