Son günlerde müzik piyasasından çok da iç açıcı haberler gelmiyor. Yaz konserleri yapılıyor olsa da yeni ve nitelikli albümlerin sayısı azalıyor. Dinleyici olarak bana göre bu yazın en dikkate değer çalışması Sertab Erener’in yaz başında yayınladığı ‘Kırık Kalpler Albümü’ oldu. İlk çıktığı andan itibaren müzik yazarlarının hemfikir olduğu üzere albüm, 90’lar tadında bir çalışma olarak farkını ortaya koydu. Doğrusu bu ya; hem müzisyen hem de dinleyici 90’lı yılların müzikalitesini özlüyor. Çünkü, geçtiğimiz günlerde bir ustanın, Cahit Berkay’ın tespit ettiği gibi, son yıllarda pop müzik alanında iyi işler yapılmıyor. Bu tespiti bugünün müzisyenleri de gözardı etmiyor.
O isimlerden biri de 90’ları layıkıyla yaşamış olan Sertab Erener. Güzel bir vesileyle buluştuğumuz Erener’in anlattıkları, iyi popüler müzik arayışındaki bizlerin duygularına da tercüman oluyor:
- Dünya değişti, şimdi erişim var ama bir o kadar zorlu bir müzik piyasası oluşmuş durumda. Çokluk içinde fark edilmek eskisinden daha zor. Hâl böyle olunca müzik yapımcıları, özgün ve farklı işler yerine kolay gidecek işlere yöneliyor.
- Pop müziğin şu an geldiği noktanın hiçbir derinliği yok. 90’larda ise müzik vardı.
- Sertab Erener’in deyimiyle; biraz teknik bir anlatım olacak ama, “Melodilerin altına basan akorların ne olacağına karar veren Onno Tunç, Atilla Özdemiroğlu gibi korkusuz müzik adamları yok.” Klasik okumuş, müzik geçmişleri ve deneyimleri olan böyle müzik adamlarının cesaretli dokunuşları yok. Onlar yapılmamışı yapıyorlardı, yeni ve cesaret isteyen işleri dinleyici de seviyor ve benimsiyordu. Korkusuzca iyi müzik yaptılar ve aynı zamanda popüler oldular.
- 2000’lerdeyse insanlar dinlemez korkusuyla, dinleyici basit işleri daha çabuk alıyor bahanesiyle, yeni ve sıra dışı işlere cesaret eden azaldı. 90’larda kaliteli işlerle de popüler müzik oldu. Öyleyse, bugün müzik yapanlar bir kez daha düşünmek durumunda.
Olgun çağın güzelliği
Buraya kadar anlattıklarım Sertab Erener’le müziğe dair konuştuklarımız. Elbette iki kadın bir araya gelince sohbet bundan ibaret olmaz. Erener hayatının en güzel dönemini yaşıyor. “İyiyim hem de çok iyiyim” derken başına gelen her şeye şimdi şükrettiğini anlatıyor. Artık ‘ben ne acılar yaşadım’ kafasında olmadığını; ‘benim çok eğlenceli zamanlarım olmuş aslında’ moduna geçtiğini söylüyor.
Çocukluğuna dair hastalıklarını değil; ailece yaptıkları seyahatleri, ağabeyi Serdar ile arabacılık oynadıkları güzel anlarını hatırlıyor. Mesela 30 yaşına kadar kolit yüzünden hiçbir şey yemediğini, hastalığını yenince hayatında ilk defa domatesin tadına vardığında, zevkten burnunun aktığını söylüyor. Bu anılar mutlu ediyor, daha önemlisi aşktan gözleri pırıl pırıl parlıyor.
En çok merak edilen malum kök hücre tedavisi olsun, nasıl bu kadar gençleştiği, güzelleştiği olsun, hepsini anlatıyor. Tüm bunları saklamak yerine herkesle paylaşmaya hazırlanıyor. Yakında genç ve güzel kalmanın püf noktaları mahiyetinde bir kitabının çıkacağını da haber veriyor.
Şimdilik bu kadarını yazıyorum. Ama sohbetimizin tamamını bayramda NTV ekranında izlemenizi öneriyorum.