13.05.2021 - 12:15 | Son Güncellenme:
Son dönemde hem sosyal medya paylaşımları hem de dünyanın farklı yerlerinde açtığı yeni restoranlarıyla gündeme gelen Nusret, hakkında bilinmeyenleri anlattı. İşte Nusret Gökçe'nin röportajından öne çıkanlar...
"Nusr-Et artık sadece bizim markamız değil, Türkiye’nin markası. Amerika’nın, İtalya’nın, Fransa’nın sayısız uluslararası markası var. Türkiye’nin tek bir uluslararası markası var, o da Nusr-Et. Bireysel olarak kurulmuş, bireysel olarak uluslararası başarı yakalamış başka bir marka var mı?"
"Hayır, “no” demeyi sevmiyorum. Arı gibi çalışıyorum. Ben bu işi 26 senedir yapıyorum. 26 senedir aynı tempoda çalışıyorum. Tabii insanlara garip geliyor sabah erkenden işimin başına geçmem. Tüm gün buradayım. Kim gelirse gelsin masalarla ilgileniyorum. Son müşteri gidene kadar buradayım. Normalde bir restorana gittiğinde müdür gelir, belirli masalara selam verir. Ben her masaya muhakkak dokunuyorum, muhakkak servis yapıyorum. Nusr-Et markası 11 senedir var ama arkasında 26 yıllık bir tecrübe ve günde 18 saat çalışmak var."
"Hedeflerim var. Bir markamız var. Disiplinli, özverili ve motive olmuş bir şekilde bu markaya sahip çıkmam lazım. Onun için daha çok çalışmam gerekiyor. Çünkü bir marka yaratmak çok zor. Hele markayı korumak daha da zor. Son 50 yılın en büyük Türk markası Nusr-Et’tir. O yüzden daha çok sahiplenip sıkı sarılmam lazım. Nusr-Et markası benim bebeğim gibi."
"Korona sayesinde 20 sene sonra kardeşlerimi toplayıp tüm aile aynı sofrada yemek yedik. Aynı masada 20 sene sonra birlikte oturabildik."
"Erzurum doğduğum vatan, toprağım. Orada camisi, kütüphanesi, misafirhanesi, taziye evi, bilgisayar odaları, sinema salonu olan bir kompleks yaptırdım. İnsanlar gidip ücret ödemeden çayını kahvesini içebilir, tatlısını yiyebilir. Muhabbetini, sohbetini edebilir. Çocuklar bilgisayarda çalışıp kitap okuyabilir. İngilizce hocası var... Korona öncesi haftanın 3 günü ücretsiz İngilizce dersi veriliyordu. Çocuklara haftada 1 gün sinema gösterimi yapıyorduk."
"Bizim en büyük silahımız etimiz. İki-üç tane çiftlik sadece bize et tedarik ediyor. Amerika’da ve Orta Doğu’da wagyu etini en çok satan markayız. Hepsi anlaşmalı olduğumuz ya da sadece bizimle çalışan çiftlikler."
"Olmazsa olmazlarım zaten belli; operasyon, kalite, marka. Bunlar olmadan olmaz. Ve ekip çok önemli. Ekibimi dikkatle seçiyorum. Marka artık benim markam değil, Türkiye’nin markası. Herkesin bu markayı koruyup sahip çıkması lazım."